Nasıl fark yaratırız? Kalabalıklar içinde nasıl fark ediliriz? Sıradanlıktan nasıl sıyrılabiliriz? Bileniniz var mı?
Ben uzun zamandır bunun üzerinde düşünüyorum.
Ataleti sevmeyen, sıradan olmanın varoluşumuza ters olduğunu düşünen bir yapım olduğu için belki de, kalabalıklar içinde topluluk beni nereye götürürse oraya giden, kendi düşüncesini savunamayan, hatta savunmayı bırak kendi düşüncesi bile olmayan, elimde fırsatım olmasına rağmen bir adım öteye taşıyabilecek koşullara sahipken onu kullanmamayı tercih eden bir insan olmadığım için ya da…
Sebebi ne olursa olsun, ‘aynı’ olmayı sevmiyorum.
Çalıştığım yerde, bulunduğum ortamlarda farklı olan olmak, sürüden ayrılan olmak, kimi zaman cesur olan olmak için uğraş veriyorum.
Yapabiliyor muyum bilmiyorum.
Moduma göre değişiyor bu soruya verdiğim cevap sanırım. Mesela almanca öğreniyorken, o elementary örnekleri çözerken, çat pat cümle kurarken, birileri yazdığım yazılarla ilgili güzel şeyler söylerken, kendimi geliştirecek şeyler okurken, futbolla ilgili detayları tartışırken, sağlıklı beslenip düzenli spor yaparken “evet” diyorum, “farklıyım, hayatın bana dayattığını kabul etmiyor, bir şeyler için çabalıyorum.”
Bu düşünceyi benimsediğim zamanlar mutlu ve umutlu oluyorum.
Ama her zaman güllük gülistanlık olmuyor zihnim.
Aslına bakarsanız yukarıda ruh halim kolayca değişebiliyor, sabah iyiyken akşam kötü oluyorum. Duyduğum bir şey, başaramadığım bir iş sebebiyle kendimi dünyanın en beceriksiz insanı ilan edebiliyorum. Dünyanın en işe yaramaz insanı nişanını yakama takıyorum.
Kendimi, sevgilimi, annemi, dostlarımı darlamaya başlıyorum.
“Yapamayacağım, olmayacak, beceremeyeceğim, zaten ne zaman yaptım ki, şanssızım, hep benim başıma geliyor, neden benimle uğraşıyor” diye bir döngüye giriveriyorum kolayca.
Korkum ne? Kaygım ne? Başarısız olmak mı? Takdir edilmemek mi? Hakkımda ‘kötü, olumsuz’ konuşulması mı? Haksızlığa uğramak mı? Hakkımı savunamamak mı? Becerememek mi? Kaybetmek mi? Terk edilmek mi?
Sanırım hepsi…
Ve ürkütücüdür ki saydıklarımın hepsi dış dünyanın tepkileri yani benim asla kontrol edemeyeceğim, değiştiremeyeceğim şeyler… Bazen ne kadar umursuyorum insanların benim hakkımda düşündüklerini. Nasıl birden alt üst oluyorum haksızlığa uğradığımda, kötü bir şey duyduğumda, bir şeyler ters gittiğinde… Evet kolay değil benim için hayat, bundan sonra da kolay olmayabilir ve ben bunu kabul etmek yerine olumsuzluğun beni ele geçirmesine izin veriyorum.
Halbuki başıma gelen olumsuz olduğunu düşündüğüm, beni kıran, üzen her şeyde söyleyeceğim tek bir şey var: SİKTİR ET!
Düşersem kalkarım, yorulursam dinlenirim, bir kapı açılmıyorsa diğerini denerim, koşamıyorsam yürürüm, başarısız olursam yeniden denerim, kaybedersem kabul ederim ama her durumda bir ders çıkarırım ama yine de yoluma devam ederim.
Thomas Edison “Cesaretimi kaybetmiyorum, çünkü vazgeçilen her yanlış girişim, ileri doğru atılmış yeni bir adımdır.” demiş.
Evet, yanılsak da, başarısız olsak da her deneyim bizi bir sonraki adıma taşır. Bugüne kadar taşıdı, bundan sonra da taşır.
Zira bu fani dünyada etrafındakiler ne söylerse söylesin ne düşünürse düşünsün hayallerinin peşinden korkmadan giden, yüreğinin sesini dinleyen, içinden geleni yapan insanlar fark yaratabiliyor!
Yorum Yok