Çok canım sıkkın bu aralar… Hatta can sıkkınlığı az kalır, mutsuzum…
(Gerçi inanırlığımı yitiriyorum üç ayda bir canım sıkkın postu yaptığım için)
Sanki telefonum çalınmış ve elimden tüm özel hayatım alınmış gibi hissediyorum diyeceğim ama zaten telefonum çalındı ve elimden tüm özel hayatım alındı, o sebeple bu tanımlama bile az kalıyor.
Canım hiçbir şey yapmak istemiyor, özellikle geleceğe dair planlarımla ilgili bir tuğla daha koyasım gelmiyor.
Hürrem Sultan gibi tükenmişlik sendromu yaşadığım kanaatindeyim, ama onun yaptığı başını alıp gitme kısmını yapamadığımdan tükenmişliğimle başbaşa çekirdek çitliyoruz evde.
Ben ki bu yaşıma kadar kafasına koyduğunu eninde sonunda bir şekilde yapan bir insan olarak, dış etkenlerden dolayı kafama koyduğum şeyi de indiresim geliyor. Zira ne yaparsam yapayım bir arpa boyu yol gidemiyorum.
Güzel bir şeyler olsun istiyorum mesela. Olmuyor. Olmadığı gibi bir sürü de kötü şeyi üst üste yaşıyorum. Bu noktada size bir uyarı yapmak istiyorum: Gözünüzü seveyim, “ama bak sağlığın yerinde” demeyin, çünkü değil. Bir de o tür şeylerle uğraşıyorum. Verdiğim kanlarla vampir sürüsünü doyururdum öyle diyeyim size. Tamam çok şükür, ciddi derecede bir rahatsızlık değil yaşadıklarım ama 28 yaşında bir insanda da 300’e ulaşmış kolesterol olmasın, midesi delinecek kadar bakteri dolmasın di mi? Yok!
İsyan etmiyorum. Bak tanıyosunuz beni az çok, halime binlerce şükür. Ama şu da var ki bir şeyler de biraz daha yolunda gitsin, hayat artık beni daha az yorsun istiyorum. Dertsiz insan yok eyvallah, herkesin büyük küçük derdi var, biliyorum. Ama bazen Allahın yüksek lisans tezi olarak beni ve yaşamımı konu aldığını düşünüyorum. Hatta eminim kafasından da böyle geçiriyordur:
“Tüm parametreleri değiştirerek deneğimizin nasıl tepki vereceğini izleyelim? Hmmm, şimdi sevgilisini gönderelim uzağa. Eveeet baya bir etkilendi. Ay dur köpek ısırsın. Peki terk edilse nasıl tepki verecek? Ooo sonuçlar ilginç… Telefonu çalınsın. Çok ağladı, salak… Şimdi de gelecek planlarını suya düşürelim. Yine ağladı… Sürekli ağlıyor.”
falan diye notlar alıyor bence. Ay yeminle kandil günü çarpılacağım, hiçbiriniz de uyarmıyorsunuz. Allahım, kulunum neticede, dene tabii nolcak…
Saçmalamanın dibine vuruyorum. Dedim ya içimden bir şey gelmiyor diye, tek istediğim dizi izleyip uyumak. Bence işyerlerinde bu gibi durumlar için ücretli izin çeşidi olmalı. Eve gidip pijamam ve battaniyemle üstüme kırıklanan bisküvi parçaları, dökülen dondurma damlalarıyla sezonlarca dizi izleyip arada ağlayıp uyusam mesela. Amaaa work bitch…
Dün facebookta bu ruh halimi yazdım azıcık, yorumların ortak paydası ‘her şey güzel olacak’
Ama nedense bu sefer içimde o umut yok, önümü göremiyorum. Karanlık içim ve zihnim. O pozitif, güzel günlerin geleceğine inanan Pollyanna’nın helvasını kavuruyorum.
Yine de kişinin kendisiyle çelişmesinin kitabını yazan bir insan olarak bugün Miraç Kandili, açılan eller geri çevrilmez diyerek istemeye de devam edeceğim. Belki bu sefer deneğinin tepkisini istediğini vererek ölçer, belli mi olur 🙂
Hayırlı kandiller…
6 Yorum Var
bu mutsuzluklar karamsarlıklar hep merkür'ün durumundan bence, herkeste aynı sorun var.. 🙁
merkürün allah cezasını versin ne diiim 🙂
Hmmm sen bayağıdır anne terliği yememişsin . Bence anneye başvurma zamanin gelmiş 😀 Bak o zaman hiç bir şeyciğin kalmaz.
ay hayır yaaa terlik falan tamam istemiyorum 🙂
Öncelikle geçmiş olsun, nedense çok iyi anlıyorum sebepler aynı olmasa da "herşeyin üzerine üzerine" gelmesi durumumuz ortak olduğundan anlıyorum.
Yine de insan inanmak istiyor herşeyin güzel olacağına.
Dibe ne kadar yakınsan çıkışa da o kadar yakınsın demektir, bir yerde hayatın akışı değişecektir, böyle inanalım bence 🙂
umarım öyledir ve öyle olur… ne diyeyim…