Son zamanlarda o kadar çok “gezi” yazısı yazdım ki, acaba blogumun formatını, içeriğini, adını falan değiştirsem mi diye aklımdan geçirmiyor değilim. Zira hani nerde benim bunalım yazılarım ve peşine yazdığım “asla pes etme, güneş elbet doğacak” temalı gaza getirici yazılarım… Varsa yoksa nerde sürttüm onu anlatır oldum. İkinci bir blog mu açsam diyorum, ona da üşeniyorum zira burada beş yıllık bi emek var. Hal böyleyken birazcık daha kafanızı gezi yazılarımla ütüleyebilirim, şimdiden affola!
Aslında dokuz gün olmayan ama yıllık izin alıp dokuz gün haline çevirdiğim kurban bayramı tatilimi planlamak ABD ekonomisini planlamaktan çok daha zor oldu. Zira ilk plan sevgiliyle Viyana’ya gitmek, sonra Münih’e geçmekti. Sonra fark ettik ki sevgili yenilenen pasaportuyla Avusturya’ya giremez. O yüzden dedik Berlin’e gidelim. Ama maalesef bayram tatiline iki gün kala sevgilinin pasaportu hala çıkmamıştı. Yani o Kapıkule’den öteye geçemeyeceği için, ben son dakika bir planla Belgrad’a gitmeye karar verdim. Hayır, havaalanına gidip “Bana kalkan ilk uçağa bilet ver, nereye gittiğinin önemi yok” demedim, o kadar da değil. İşyerinden çok sevdiğim bir arkadaşım bu ay sonu olan düğününden önce kız arkadaşlarıyla Belgrad’da bekarlığa veda seyahati organize etmişti, biraz son dk montesi oldum plana ama bence oldum yani. Benim sorunsuzca aralarına kabul eden diğer altı hatuna bir kez de buradan teşekkürlerimi sunuyorum 🙂
Wifi bulan masum kızlar |
Efendim Belgrad malumunuz Sırbistan’ın başkenti, para birimleri Sırp dinarı, alfabeleri Kiril alfabesi. İstanbul’dan yaklaşık 1,5 saatlik bir uçuşla Belgrad Nikola Tesla Havaalanına iniyorsunuz ve yirmi yıl öncesinin Türkiye’sine merhaba diyorsunuz. Gerçekten de yurdumun doksanlardaki haline benziyor Belgrad.
Sırp Dinarı çok değersiz, resmen acıdık insanlara. Şöyle ki 1 € = 123 RSD, 1 TL = 40 RSD desem az buçuk vaziyeti anlarsınız heralde. Paranın değersiz olması yetmezmiş gibi her şey çok ucuz. Biz 7 kişi şehrin göbeğinde Booking Rooms adlı otelde üç gece konakladık, kişibaşı 75 € ödedik öyle söliim. Akşam yemekleri sonrası 12000 Dinar hesap geliyordu, ilk etapta beyin yansa da sonra binlikleri pat pat masaya koyuyorsun falan baya zevkli oluyor. Monopoly oynuyormuşsunuz gibi hissedebilirsiniz orada geçirdiğiniz süre boyunca.
Belgrad’da iki tam günde rahatlıkla gezilebilecek bir şehir. Hatta cumartesi sabah gidip pazar akşam dönmek suretiyle yaklaşık 150 € gayet güzel bir gezi yapabilirsiniz derim. Şehirde gezilecek belli başlı yerleri ben de yazayım adet yerini bulsun. Zaten siz benim bloguma gelene kadar ohoooo gezi yazılarını yalayıp yutmuşsunuzdur.
Knez Mihaylova: Burası Belgrad’ın en işlek, en civcivli caddesi. Gerek alışveriş için, gerekse dolaşmak için en doğru adres… Ayrıca caddenin bir ucu diğer önemli nokta olan Kalemegdan’a çıkıyor ki bir taşla iki kuş vuruyorsunuz.
Kalemegdan: Kalemegdan Osmanlıcadan Sırpçaya yakınsamış ve Kalenin bulunduğu alana verilen ad. Mutlaka gezmelisiniz çünkü iki nehrin kesiştiği kısmı yukarıdan görme şansını buradan bulabiliyorsunuz ve eğer park bahçe seviyorsunuz burada çok güzel vakit geçirebilirsiniz.
Nikola Tesla Müzesi: Bu ulvi adamın hayatını dinlediğiniz, buluşlarını görebildiğiniz küçük bir müze Tesla Müzesi. Yürüyerek şehir merkezine biraz uzak (Krunska 51’de) ama keyifli bir rota ve yarım saatte ulaşabilirsiniz. O yüzden bence yürüyün 🙂 Pazartesileri hariç her gün 10:00-18:00 arası açık. Giriş ücretli, biletler 4 € (Sudan ucuz bence :))
Aziz Sava Katedrali: Zamanında Osmanlı askeri Sinan Paşa tarafından öldürüldüğünü öğrendiğimiz ve sınırları içindeyken Türk olduğumuzu pek belli etmemeye çalıştığımız Aziz Savacığın katedrali dıştan güzel görünse de (camiiye benziyor açıkçası) içi tırt, tadilat falan var, çıplak bir katedral. Açıkçası başıma bişe gelmeyecekse sevmedim.
Skadarska: Bu cadde sağlı sollu restoranlarla bezenmiş, her birinden lokal şarkıların tınılarının taştığı, bizdeki fasıl mantığında orkestranın masa masa gezdirip insan coşturduğu bir yer. Bir akşam yemeği yiyebilirsiniz müzik eşliğinde.
St. Mark’s Kilisesi: Dıştan çok afilli görünen mimarisinin özellikle akşam vakti güneş batarken pek bir etkileyici olduğu kilise. Tajmajdan Parkının yanıbaşında olmasından mütevellit burada da bir taşla iki kuş vurabilirsiniz 🙂
Gelelim yemelere içmelere mekanlara önerilere…
Tri Sesira – Skadarska’da olan bu restoranda müzik eşliğinde Cevapi yiyin. Çok lezzetliydi.
Lorenzo & Kakalamba – Dünyanın en garip dekorlu bu restoranında aslına bakarsanız ne yerseniz yiyin. Zira etrafınıza bakmaktan yediğiniz şeye çok da odaklanamayacaksınız. (Cvijiceva 110)
Cantina de Frida – Beton Hala’da bulunuyor, burası nehrin kenarında sıralı restoranların bulunduğu bir bölge. Frida’da yediğim yemek çok lezzetli olmasına rağmen servis ve garsonların tavrı çok iticiydi o yüzden pek memnun kalktığımızı söyleyemeyiz. Mekan akşam 10-11’den sonra canlı müzik yapılan bir kulübe dönüyor, kafanız gürültü kaldırmıyorsa içeriye oturmayın derim.
Freestyler – Gece kulübü oluyor kendileri. Nehrin diğer kıyısında sıralı bir sürü clubdan biri. Reina havası var (REİNA’ya HAYATINDA GİTMEDİ) Gençler kopuyor, müzikler biraz eski, neden popüler müzik çalmaz DJ çok anlamadık. Belki de bize öyle denk gelmiştir. Sırp hatunların güzelliği ile Sırp erkeklerinin yakışıklılığına burada şahit olabilirsiniz. Maşallahı var iki cinsin de. Bunlar kadınsa biz neyiz dedirtiyor bazıları.
The Bacio – Tesla Müzesine giderken sol tarafta kafelerin, şirin masaların bulunduğu yerdeki (adresini hatırlamadığım için böyle kurtarmaya çalışıyorum çaktırmayın) bu kafede cheesecake yiyin. Benden söylemesi hayatınızın en en lezzetli cheesecake’ini yiyeceksiniz.
Mala Gostionica – Knez Mihajlova’nın paralel caddesinde yer alan ve kahvaltısı kadar içerisindeki dekorun şahane olduğu bir mekan. Peynirli omlet yiyebilirsiniz, on yumurtayla falan yapıyorlar sanırım, pek bir güzel doyuyorsunuz. Ayrıca içeride de bol bol foto çekinirsiniz, instagramınız şenlenir 🙂
Toma – Burası Belgrad’ın Simit Sarayı gibi bir yer, birkaç merkezi noktada bulunuyor ve sabahları hamurişi yoğun karbonhidrat bazlı bir kahvaltı için birebir. Poğaçaları, tatlıları, kruvasanları falan pek bir lezzetti.
Son olarak da püf noktaları vereyim:
– Sakın ola sonu TX’le bitmeyen taksilere binmeyin. Dolandırıcı çıkıyor şerefsizler. Bizim başımıza geldi, iki grup halinde iki taksiye bindik, öndeki arkadaşlarla şöfor kavga etti, bizim taksideki de bizim 2 adet 50 euromuzu alıp “euro geçmiyor” deyip geri verdi. Meğer el çabukluğuyla paraları değiştirip bize 2 adet 50 dinar vermiş. Yani bizden yaklaşık 350 TL alıp bize 2,5 TL para vermiş. Fena kazıklandık yani. Bir de gecenin bir yarısı efelendiler bize, korktuk salak gibi uzaklaştık. Halbuki plakalarını alıp polise şikayet etseydik. O yüzden mümkünse taksiye binmeyin, binerseniz mekana çağırtın ya da pink taksi logosu olanları seçin.
– Kıskanç bir kadın/adamsanız partnerinizle birlikte Belgrad’a gitmeyin. Zira dedim ya hoş insanlar kendileri, özellikle kadınları kendine baktırıyor, baya taşlar. Sevgiliniz/kocanız da insan yani, bakar. Sonra kavga edersiniz. O yüzden ayrı ayrı gidin 🙂
– Sokakta satılan ve 1 TL olan patlamış mısırdan yiyin. Çok lezzetliydi.
5 Yorum Var
Anlatiminiza bayildim mutlaka gideceğim Özlemcigim bu seyahatten bana bahsetmisti ve cok eğlendiklerini soylemisti cokta güzel bir yer sanirim resimler muhtesem ..kaleminize sağlik mutlu geceler
Gidesim geldi yazını okuyunca. Hemde ekonomik . Teşekkürler
Aaa bıkar mıyız gezi yazılarından. hem senin güzel anlatımınla,
harika fotolarınla mutluyuz 🙂
Çok güzel ve keyifli bir yazı olmuş. Elinize sağlık.
Tiếng anh cho người đi làm
Tiếng anh cấp tốc
Luyện thi toeic tại hà nội
Tiếng anh cho người lớn tuổi
Tiếng anh cho người mới bắt đầu
Học tiếng anh tại hà nội
dạy tiếng anh cho doanh nghiệp