Avrupa`da görülecek göller diye soruldugunda herkesin aklina Como, Hallstatt veya Bled gölleri gelir ilk etapta. Zira bunlar en turistik, en cok ziyaret edilen göllerdir heralde. Ama cok kisinin bilmedigi ama belki de bu saydilklarimin hepsinden güzel olan bir göl var ki o da Verona yakinlarindaki Garda Gölü yani Lago di Garda…
Kuzey Italya`da Venedik ve Milano kentleri arasinda kalan Garda Gölü, buzullar tarafindan sekillendirilen Alp daglariyla birlikte olusmus bir buzul gölü. Göl ve gölün kıyıları, güneydoğuda Verona ili, güneybatıda Brescia ili ve kuzeyde Trento ili arasında bölünmüş ve Brenner Geçidi ile kuzeyden kolayca ulaşımın saglanabiliyor. Takdir ederseniz ki su gören masum her Avrupalinin yaptigi gibi bu gölün etrafinda da pek çok otel ve tatil köyü ya da yazlik evler bulunuyor.
Garda Gölünün cevresinde yirmiden fazla köy, kasaba arasi (Italyanlar komün diyor) yerlesim yeri var ve biz Verona`dan Münih`e dönerken Garda gölünün dogusunda kalan kismini görme sansini yakalayabildik. Dogu kisminda bircok komün olmasina ragmen en turistik olanlar Bardolino, Garda ve Malcesine diyebiliriz. En azindan biz Veronalilara Garda gölü cevresinde nereleri ziyaret edelim diye sordugumuzda bu yerleri söylemislerdi. Yolda ilerlerken tabelalarda Riva del Garda`da Cascata del Varone (Varone magarasi/selalesi) oldugunu görünce en dogu ucta yer alan Riva del Garda`yi da gördük.
Eger Verona`yi, Milano`yu ya da Bolonya`yi ziyaret etme planiniz varsa arac kiralayarak Garda gölünün etrafindaki köyleri bir günde rahatlikla gezebilirsiniz. Mevsim olarak ilkbahar ya da yazin gitmenizi rahatlik icin tavsiye etsem de Alp daglarinin eteklerinde yer alan bir göl olmasi sebebiyle kisin da sahane manzaralara ev sahipligi yaptigini düsünüyorum. O yüzden kisin gitmeyin diye kesin bir tavsiye veremiyorum.
Simdi de kisa kisa Garda gölünde gezdigimiz üc yerden bahsedeyim. Biz gercekten ücünü de cok sevdik, yolunuz düserse rotaniza mutlaka bu üc köyü de katin derim 🙂
Bardolino:
Garda Gölünün güneybatisinda yer alan Bardolino`nun baslica gecim kaynagi turizm ve sarap üretimi, nüfusuysa yedi binler civarinda. Bizdeki Ayvalik, Sarimsakli gibi bircok otel ve yazliga ev sahipligi yapiyor ve Italya sinirlari icinde yer almasina ragmen Almanlarin isgaline ugramis durumda. Sokaklarda dolasirken Italyanca duymuyorsunuz bile herkes Almanca konusuyor. Tahminimize göre azicik varlikli Almanlar, bu güzel yöreyi yazliklarla parsellemisler. Yazlikci kesimin haricinde bizim gibi yolculuk sirasinda ugrayan günübirlikci turist sayisi da oldukca fazla. Avusturya`ya yakinligi, Alman/Avusturyali nüfusu gibi sebeplerle kendinizi Italya`da degil de Alman köyünde hissedebiliyorsunuz. Allahtan her köse basinda dondurma satan gelato dükkanlari var da Italya gercekligine döndürüyor sizi.
Kücük kayik ve teknelerin demirledigi göl kiyisi cok güzel. Biz merkezdeki restoranlardan dört dilim pizza alip, göl kiyisina yürüdük ve orada oturup ördeklere de arada ekmek ata ata pizzamizi yedik. Fiyatlar klasik Avrupa ayarinda, üc top dondurma icin 4 € ya da bir dilim pizza icin 1,20 € diyebilirim.
Bardolino`da San Zeno Kilisesi, San Severo Kilisesi, San Colombano Manastiri ve sehir surlari da ziyaret edilecek yerlerden ama zaman azligindan tek tek gezme sansimiz olmadi bizim.
Malcesine:
Malcesine`de Scaligero Kalesini ve Capitani Sarayini ziyaret edebilirsiniz. Köyün icinde bir de Goethe aniti bulunuyor, hikayesi de pek ilginc. Johann Wolfgang Goethe 1876 yilinda Scaligero kalesinin duvarlarina cizdigi cizimler sonrasinda Avusturya casusu oldugu gerekcesiyle sorgulanmis ve sorgulanma sirasinda yasadiklarini Italya Tatili isimli gezi yazisinda anlatmis. Günümüzde de Scaligero kalesinin icinde yer alan Garda Gölü müzesinin (Museo del Garda) bir odasi Goethe`nin bu seyahatine ve yasadiklarina ayrilmis.
Bardolino`dan sonra gölün kuzeydogu kiyisinda kalan Malcesine`ye gectik. Malcesine nufüs olarak Bardolino`dan daha az olsa da (yaklasik dört bin civari yerlesik sakini varmis) Bardolino`ya göre cok daha turistik ve kalabalik. Burada da yine yazliklar ya da kücük pansiyonlar yer aliyor ve evet burasi da Alman ya da Avusturyalilarin isgaline ugramis durumda. Zaten 1700lü yillarin sonlarinda Napolyon tarafindan isgal edilen Malcesine Avusturya imparatorluguna katilmis ama 1866`da tekrar Italya`ya geri verilmis.
Malcesine`de Scaligero Kalesini ve Capitani Sarayini ziyaret edebilirsiniz. Köyün icinde bir de Goethe aniti bulunuyor, hikayesi de pek ilginc. Johann Wolfgang Goethe 1876 yilinda Scaligero kalesinin duvarlarina cizdigi cizimler sonrasinda Avusturya casusu oldugu gerekcesiyle sorgulanmis ve sorgulanma sirasinda yasadiklarini Italya Tatili isimli gezi yazisinda anlatmis. Günümüzde de Scaligero kalesinin icinde yer alan Garda Gölü müzesinin (Museo del Garda) bir odasi Goethe`nin bu seyahatine ve yasadiklarina ayrilmis.
Malcesine`de görüp de sasiracaginiz bir sey daha var ki o da porselen/seramik isciligi. Köyün girisinden itibaren bir sürü dükkanda seramikten yapilmis bir sürü mutfak esyasi, cesit cesit tabak, kase, tencere, firin kabi, bardak, yagdanlik, caydanlik akliniza ne gelirse satiliyor ve hepsini tasarimi cidden cok yaratici. Biz iki tane pizza tabagi ile yarim karpuz sekli ve renklerinde meyve kasesi aldik. Tüm dükkani satin almamak icin kendimizi cidden zor tuttuk. Hediyelik konusunda tasalanmaniza gerek yok yani 🙂
Riva del Garda:
Cascata del Varona, 1874 yilinda Garda gölüne tatile gelen Montenegro Prensi Nicolas`in onuruna acilmis, yirmi bin yil önce olusmus magara selalelerinden olusan bir yer. Kaynagi Magnone nehri olan selale 98 metre yükseklikten 73 metre derinlikte bir havuza dökülüyor.
Riva del Garda Garda gölünün en kuzey ucunda yer aliyor, yani Avusturya sinirina ve Alplerin eteklerine cok yakin diyebiliriz. Eger giderseniz köyün icine girince anliyorsunuz ki burasi Italya görünümlü Kuzey Avrupa 🙂 Hem serin hava hem de soguk insanlar sizi karsiliyor yani. Aslinda diger Garda köylerinden farkli bir noktasi yok, yani yazliklar, göl kiyisi tesis ve plajlar diger köylerle ayni ama bizi bu köye sürükleyen sey Cascata del Varone yani Varone Selaleleri oldu. Garda kiyisindan yola basladigimizdan itibaren on kmde bir yol kenarinda selalenin tabelalari vardi, resmen gitmeyeni dövüyorlar algisi yaratmislardi. Biz de madem arabamiz var, görmeden dönmeyelim diye Riva del Garda`ya da gittik.
Cascata del Varone, 1874 yilinda Garda gölüne tatile gelen Montenegro Prensi Nicolas`in onuruna acilmis, yirmi bin yil önce olusmus magara selalelerinden olusan bir yer. Kaynagi Magnone nehri olan selale 98 metre yükseklikten 73 metre derinlikte bir havuza dökülüyor.
Cascata del Varone yilin her günü 9-17 saatleri arasinda acik ve bilet fiyati 5,5 €. Bu biletle ufak ve büyük selale olarak ikiye ayrilan selaleleri ve magaralari gezebiliyorsunuz. Kesinlikle verdiginiz paraya degecek süper bi deneyim ama unutmayin magaranin icerisi cok soguk ve 98 m yükseklikten düsen suyun olusturdugu su damlalari nedeniyle islanacaksiniz. Öyle ki disaridaki bilet satis noktasi/hediyelikcide yagmurluk satiliyor 🙂
Cascata del Varone ile ilgili detayli bilgiyi parkin internet sitesinde bulabilirsiniz.
Iste böylece en son gezimin yazisini da tamamlamis oldum. Yeni bir rota planim yok simdilik. Münih`i ve cevresini kesfetmeye devam 🙂
Yorum Yok