Siz bu satırları okurken ben nihayet Münih’teyim 🙂 Evet pasaport kontrolden geçip de Muro’nun beni almaya geldiği alana geçene kadar gerçekleşeceğine inanmadığım bir hayali yaşıyorum dört gündür. Geçtiğimiz cumartesi ailemi, arkadaşlarımı, sevdiklerimi ve ülkemi bırakıp geldim acı vatan Almanya’ya… Ağlarım sanıyordum ayrılırken özellikle annemden ama annem de gayet 32 diş uğurlayınca beni ben de ağlayamadım. Sonra öğrendim ki ananem tembihlemiş onu, ağlayıp da kızın aklını sende bırakma diye. Canlarım ya <3 Neyse zaten her şeyin daha güzel olacağına inanarak geldim buraya, ağlamalar üzüntüler geride kaldı ^.^ O yüzden de Tarkan’ın seslendirmesiyle ‘Büyük Göç’ gerçekleşirken pasaport kontrolünün bi tarafında ben diğer tarafında annemler güle oynaya birbirimize el sallıyorduk 🙂
Bir önceki yazımda Türkiye’deki evimi kapatmamı, eşyalarımı sat(ama)ma hikayemi anlatmıştım. Her ne kadar eşyadan, elbiseden, kaptan kacaktan tiksinsem de, ev sahibi ve emlakçıyı bir kaşık suda boğmamak için sabır duaları etsem de kendi ülkende kendi dilinde bu işleri yapmak bir nimetmiş, ben bunu tabii ki buraya gelince anladım.
Malum süreli bir geliş değil benimkisi, o yüzden kişisel tüm eşyalarımı Münih’e getirmek zorundaydım. Bunun için çeşitli yollar var, ya kargo şirketlerinden biriyle (DHL, UPS gibi uluslararası şirketler) anlaşıp eşyalarınızın gönderimini sağlayacaksınız, ya bir kısmını sonraki gelişlerinizde götürmek için ailenizin yanına bırakıp olmazsa olmaz dediğiniz eşyalarınızı bavullara tıkıp uçağa bineceksiniz. Tabii son seçenekte ‘ceketi alıp çıkmak’ diye de tabir edebileceğimiz varınızı yoğunuzu iki valize sığacak kadar azaltıp gittiğiniz yerde ihtiyacınız olan her şeyi yeniden almak olacaktır. Ama gidilen yer Avrupa Birliği ülkesi, İngiltere ya da ABD ise kurdan dolayı bu pek de mümkün olamıyor maalesef.
Ben taşınma sürecinde Münih’e getirmem gereken eşyaları üç koli, bir hurç (evet eşya dolu bir hurç :)) ve beş valize kadar düşürebildim ancak. Zira insan eşya ayıklarken yani ‘bunu götüreyim, bunu götürmeyeyim çok da giymiyorum/kullanmıyorum zaten’ diye eleme yaparken cidden inanılmaz vakit harcıyormuş. Tatile giderken de hepiniz yaşıyorsunuzdur eminim, ‘bu bluzu götürmeyeyim ya! Yok ama ya şöyle bir yere gidersek, o tür mekanlar için çok uygun bir bluz bu, en iyisi alayım’ diyerek doldurur da doldururuz o valizleri ve maalesef çoğu zaman o ikilemde kalarak aldığımız eşyaların hiçbirini giymeden döneriz. Benimki de tam olarak böyle bir dilemmaydı. Hadi tatil beş on günlük bir aktivite, bu tatilde giymezsen ötekinde giyersin. Benimkinde öyle mi yanıma alsam ve hiç giymesem bi dert, yanıma almasam ve gerçekten ihtiyacım olsa başka bir dert… O yüzden adeta günlerimi harcadım özellikle kıyafetlerimi kategorize ederken! Dediğim gibi günler süren analizin ardından da düşüre düşüre bir oda bir salona sığacak kadar fazlaca eşya kaldı geriye 🙂 Ama napiim ya lazım olursa 🙂
Peki bu kadar eşyayı Almanya’ya nasıl getirdim? Başarılı bir iş sürekliliği uzmanı olarak riski dağıtarak yani yukarıda yazdığım yöntemlerin tamamını kullanarak tabii ki. Öncelikle yükte ağır, hacim olarak büyük ama pahada hafif eşyalarımı üç koliye sığdırarak DHL ile haftalar öncesinden gönderdim. Yurtdışına bu şekilde yapılan gönderilerde her firma için aynı mıdır bilmiyorum ama DHL için belli püf noktaları var. Ben kimilerini biliyordum yaptım, kimilerini ise yapmadım. Sanırım o yapmadıklarım sebebiyle aradan üç hafta geçmesine rağmen kolilerim hala gümrükte takılmış durumda. O yüzden yazacaklarımın yurtdışına koli gönderimi yapmayı düşünen insanların işine yarayacağına inanıyorum:
1- Öncelikle kolinin içine koyduklarınızı kalem kalem yazın ve becerebiliyorsanız her biri için bir değer belirleyin. Profesonel gönderi dünyasında buna ‘çeki listesi’ deniyormuş ama basit olarak yazılması gerekenler; eşyanın cinsi, adedi, fiyatı
2- Çeki listesi benzeri listenizi oluşturup kolinizi kapanmaya hazır hale getirmenizin ardından kolinin ağırlığını belirleyin.
3- Kolinin boyutları da gönderi ücretinin belirlenebilmesi için önemli, o yüzden en-boy-yükseklik gibi bilgileri de not almayı unutmayın.
4- Benim gibi birden fazla koli gönderecekseniz kolilerin teker teker boyut ve ağırlıklarıyla birlikte bir de toplam ağırlığı da soruyorlar. Zaten bunu hesaplamak için de Einstein olmamıza gerek yok çok şükür.
5- DHL müşteri hizmetlerini (444 00 44) arayarak kurye talep edebilirsiniz, evinize istediğiniz saatte gelip sizden gönderiyi alıyorlar. Ancak öncesinde sizden bir proforma fatura hazırlamanızı istiyorlar. Çıktı alma imkanım olmadığı için proforma faturamı elle hazırlamıştım, ama istediğiniz mail adresine proforma fatura örneği gönderiyorlar, çıktı alıp boşlukları doldurarak da hazırlayabilirsiniz.
6- Maalesef DHL ile yurtdışı gönderi yapmak oldukça masraflı, örneğin benim üç koli toplam 37 kilo tutan eşyalarım için aldığım fiyat 648 € idi. Evet yanlış okumadınız, tam olarak altı yüz kırk sekiz euro!!! Hani son seçenek olarak gittiğiniz yerde her şeyi sıfırdan satın alma seçeneği vardı ya inanın bu paraya on yıl yetecek eşya alırsınız. Ben tabii ki 648 € vermedim, şirketin DHL ile anlaşması vardı, oldukça indirimli bir fiyat verdiler (148 €) böylece kolileri boşuna hazırlamamış oldum.
7- Gönderiniz gideceği ülkeye varınca gümrüğe takılıp takılmaması tamamen şans bence ve ben dünyanın en şanssız insanlarından biri olduğum için tabii ki gümrükte takıldı eşyalar. Belki çeki listesi hazırlamadığım için belki de şu sıralar gerilen siyasi ortam nedeniyle bir türlü ikna olamıyorlar gönderilerin tamamen kişisel eşyalarımdan oluştuğuna. Muroyu kaç kez arayıp ‘içinde ne var, neden gönderiyor bunları, pasaportu ve çalışma izni, geliş uçak biletini gönder’ gibi bir sürü soru sorup belge talep ettiler. Gönderiyi 9 Mart günü yapmıştım, hala gönderi elimize ulaşamadı. Her gün gümrük memurları farklı sorular soruyorlar kolilerimle alakalı. Açıp baksalar kontrol etseler daha az yorulmuştuk yeminle. Özetle gönderiniz öyle çabukça elinize geçmeyebilir, buna hazırlıklı olun! Kısa sürede ihtiyacınızın olacağını düşündüğünüz şeyleri valizinize alarak uçakla götürmeyi tercih edin.
Evet DHL ile eşyalarımın bir kısmını gönderdikten sonra geriye kalanları beş valize sığdırdım, valizlerden birini Muro’nun en son gelişinde onunla gönderdim, geri kalanları da ben yanıma aldım. Ama biliyorsunuz ki hava yolu şirketlerinin de yolcu başına belli bir bagaj limiti var. Türk Hava Yolları için bu limit 30 kg ile sınırlı ve 30 kiloyu aşmanız durumunda gideceğiniz ülkeye göre değişen kilo başına alınan ekstra bagaj ücreti var (THY ekstra bagaj ücret politikasını buradan inceleyebilirsiniz). İstanbul’dan Münih’e olan uçuşlarda bu ücret kilo başına 7 € idi yani ekstra 10 kiloluk bir valiz alsam 70€ cebimden ödemek durumundayım. Yazının başındaki fotoğraftan da gördüğünüz gibi 30 kg’nun çok çok üstünde bir bagaj ağırlığım vardı ve muhtemelen bunun için de bir servet ödemek durumundaydım. Nitekim ekstra bagaj olarak 28 kg fazlam çıktı (aslında 10 kiloluk küçük bir valizim daha vardı ama THY görevlisi kızcağız bana acıyarak onu kabine alabilmem için kabin bagajı etiketi yapıştırdı, dolayısıyla kabine bir sırt çantası bir el çantası bir de küçük boy valizle girerek baya bi yer işgal ettim). 28 kilo için 196€ ödedikten sonra daha Almanya’ya varmadan önce varımı yoğumu eşya transferine vermiş olmanın hafifliğiyle içimde ve cebimde büyük bir boşlukla pasaport kontrolden geçerek uçağıma bindim.
Normal olarak düşünebilirsiniz ki 148 + 196 = 344 € sadece eşya transferine verdiyse bu kızda demek ki deli para var! Evet demeyi isterdim ama maalesef ne deli ne de akıllı bir param, birikmişim yok, fütursuzca bu harcamaları yapabilme özgürlüğüm işe başlayacağım şirketin ‘taşınma yardımı (reimbursment)’ adı altında belli bir meblağa kadar masraflarımı karşılamasından geliyor. Yani ödediklerimin tümünü orijinal faturaları karşılığında şirketten geri alacağım. O zamana kadar tek duam kredi kartı borcumdan dolayı evime haciz gelmemesi (gerçi gelse de İstanbul’a gelir, orada da ben yokum :)) ve euronun değerinin düşmesi :p
Eşyalar buraya geldikten sonra iş bitmiyor tabii ki… Yabancı bir ülkede ev bulmak, taşınmak, adres kaydı yaptırmak, hesap açtırmak, sigorta yaptırmak gibi bir sürü işle uğraşmak durumundasınız. Onlar da Büyük Göçler serisinin ikinci yazısına kısmetse 🙂
Yorum Yok