“Hayatta peşinden koşulacak en büyük sevdalardan birisi Fenerbahçe’dir,
yeter ki yorulmamayı öğren.”
Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkan Dilek Neşe Açıker ve Bozkurt K. Yılmaz’ın yazdığı/derlediği “Evladıma Miras Bu Sevda” kitabında altını çizdiğim ilk satır, en vurucu cümlelerden biri…
Düşünüyorum da, aşklar arkadaşlar gelip geçiyor da biz Fenerbahçelilerin hayatında; Ana-babamızın bir odasında, eşimizin-evladımızın diğer odasında kaldığı 2 Oda 1 Salon kalbimizde o görkemli salon her Fenerbahçe’ye ayrılmış durumda…
Yürek sevgilinin öpüşünde, babanın saçını okşamasında, kalabalıklar önünde başarın tescillenirken kıpırdanır ya hani; kitabın sayfaları arasında kaybolup tanımadığım ama bir o kadar da tanıyormuş gibi hissettiğim anıların sahiplerinin heyecanını, yürek kıpırtısını ta içimde hissettim.
Gidilen ilk Fenerbahçe maçı, canlı izlenen ilk gol, alınan ilk forma, 6-0’lık maç, son haftada kaçan şampiyonluklar, kutlanan şampiyonluklar ve Fenerbahçe’yi yıkmayı(!) hedefleyen şike süreci…
Taraftar gözünden Fenerbahçemizin tarihi, geçmişi ve başarıları…
Aşk ya bu bizimkisi, ondandır herhalde okuduğum her anıyı sanki ben yaşamışım gibi hissetmem…
Ayrıcalık ya bu bizimkisi, ‘tek yürek’ olmuş diğer 17 takımın böylesi bir mirasa sahip olmadıkları için elimde kitabı taşırken gururlanmam…
Sevda ya bu bizimkisi, ondandır yaşanırken dibine kadar hissettiğim haksızlıkları okurken bir kez daha gözyaşı dökmem…
Delilik ya bu bizimkisi, ondandır insan içinde olsam da galibiyet anılarını okurken ‘Kocaman’ gülümsemem…
Benim de anılarım olsaydı ya diye hayıflanırken sayfaların arasında, flashback yapan zihnime bıraktım kendimi bazen…
Mesela nasıl Fenerbahçeli olmuştum ben? Babam mı sebep olmuştu? Muhtemelen…
‘Kendimi bildim bileli‘ klişesi var ya, benim için gerçekten öyle…
Çocukluğuma dair hatırladığım anıların en eskisine gidiyor, orada bile Fenerbahçeliyim.
Kız arkadaşlarım bebeklerle oynarken, benim erkeklerle futbol oynamam, pazar geceleri Parliament gece sinemasını değil de o dönemin meşhur futbol programlarından olan Maraton’u izlemem hep bu fanatikliğimin eseri…
14 yaşımda ‘kariyeri’ seçerek bıraktığım futbol maceram ama asla bırakmadığım hatta katlanarak devam eden Fenerbahçe aşkım bana gerçekten babamdan miras belki de…
Yıllar sonra büyüyüp İstanbul’a göçe zorlayınca hayat beni; sevinme sebeplerimden biridir Fenerbahçe…
Ne de olsa mabedimiz burada.
İstanbul o yüzden daha bir ‘can’ bana…
2009-2010 sezonu, Fenerbahçe-Diyarbakırspor maçı mabedde izlediğim, Alex’i, Volkan’ı, Gökhan’ı ve diğer bütün kahramanlarımı çıplak gözle gördüğüm ilk maç…
1-1 bitse de ziyanı yok, ben ‘kutsal topraklarımda hacı‘ olmuşum bir kere; o yüzden benden mutlusu yok…
2010-2011 sezonu, leke sürülmeye çalışılan o efsane 17’de 16’lık seride mabedde oynanan her maça gidişim…
Atılan goller, futbolcularımızın her maç sonrası tribünlere gelip “Dilimde şarkıların gündüz gece/Deli gibi aşığız Fenerbahçe/Bu dünyayı yakarız senin için/Şampiyonluk gelince” tezahüratını söyletmesi ve ‘Kocaman‘ bir şampiyonluk…
3 Temmuz…
Darbe…
Görünmeyen kılıçlarla kesilmeye çalışılan kafalar, haksızlığa uğrayan takım ve kahrolan taraftar…
Takımı yıkarız sandılar, yanıldılar…
Başkanımızı satarız sandılar, yanıldılar…
Taraftarı yıldırırız sandılar, yanıldılar…
Herhangi bir spor kulübünü baltalıyoruz sandılar, en çok da bunda yanıldılar…
Burası Fenerbahçe’ydi ve burada para, kupalar ya da şampiyonluklar değil;
emek, yürek ve kocaman gönüller tedavüldeydi…
20 Eylül 2011
Fenerbahçeli kadınların tarih yazdığı, kumpasları bozduğu, ele güne dosta düşmana tokat gibi cevap verdiği o güzide gün…
Atatürk’ün kadınlarının Atatürk’ün takımını 90 dakika sesi kısılıncaya kadar desteklediği, mabedi kar, kış, iş, eş dinlemeden doldurduğu birçok günün başlangıcı…
‘Oradaydım’ dediğim, oynanan maçtan çok tüylerim diken diken olarak tribünlerdeki 50000 kadını izlediğim unutulmaz gün…
İyi ki Fenerbahçeliyim diye gururlandığım bir başka gün…
İşte benim sevdamın kısa hikayesi…
Kitaba yazamasam da biliyorum ki yazamayan her Fenerbahçelinin duyguları benimkiler gibi ‘Çağlayan’ olmuştur kitap bittiğinde…
Ne mutlu Yitik Ülke’ye böyle bir mirası bizlere aktardıkları için…
Ne mutlu böyle bir projeye ön ayak olan değerli Fenerbahçeliler Dilek Neşe Açıker ve Bozkurt Yılmaz’a;
bizi renkdaşlarımızın değil kardeşlerimizin anılarıyla buluşturdukları için…
Altı Çizili Cümleler
Fenerbahçe’yi sadece bir futbol takımının aldığı neticeler sananlar var. (Berkant Bellisan – sy:26)
Hüzün iyi bir şey olsaydı bize bırakmazlardı. Yok yahu! Hüznüne kurban olduğunun Fener’i (sy: 33)
Bazen hüzün vardır, bazen mutluluk… Fener sevgisinin adı konamaz, ne kupa büyüklüğü ne şampiyonluk… (sy: 34)
Bir gerçek var ki, işler kötü gitti mi Fenerbahçe dibe çok hızlı iner… Ama bir gerçek daha var! O da Fenerbahçe dipten çok hızlı yükselir. (sy: 35)
Fenerbahçe’de mutlu son çoktur ama kolay son yoktur. (sy:46)
Fenerbahçe’yi bitirmeniz için öldürüp yakmanız, külünü yedi kat alta gömmeniz, üstüne yedi kat çimento dökmeniz gerekir. Kumpas soruşturmalarla ancak dönemsel hasarlar verirsiniz. Sizin de devriniz biter, ama Fenerbahçe hep kalır. (Ebru Köksaldı – sy: 66)
Çocuk kalplerde büyüyen, terk etmeyen ve asla terk edilmeyen tek sevdadır Fenerbahçe. (sy: 73)
Biz, geçmişin aynasında, talihsizliklerin meziyete dönüştüğü bir armanın içerisinde sevdamızın bekçileriyiz. Dünden bugüne, her gün biraz daha Fenerbahçeyiz. (sy: 184)
Fenerbahçe’nin inişi de çıkışı da çok hızlıdır. Baş döndürür. Onun için her başarısının altında ‘bir şeyler’ aranır… En görkemli şampiyonluklar, en unutulmaz maçlar; en berbat sezonlar, en umulmadık hezimetler sonrası gelir. (sy: 215)
Her yeni kuşak bu emaneti bayrak gibi iftiharla taşır soylu Fenerbahçe… (sy:215)
Fenerbahçeli kadının mücadelesi satır satır yazılırken ezeli rakibinin asla karşılık bulamayacağı bir destan da yazılmış oluyor. Fenerbahçe’nin kıyaslanamaz büyüklüğünün ne kupa büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü olduğunu bu kez de kadınlar haykırıyor… (sy: 239)
Ve Aykut Kocaman için, tavrına kurban olduğum o Kocaman adam için yazılan satırlar;
Aykut Kocaman saha içinde ve saha dışında Fenerbahçe tarihinin en değerli isimlerinden birisidir. Bir nesil ne mutlu ki onu hem futbolcu hem teknik adam olarak seyredebildi. Takıma sahip çıkmasına şahit oldu. 1959 sonrası liglerimizde aynı formayla futbolcu ve teknik adam olarak şampiyon olmuş tek isim Aykut Kocaman’ın “Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır” sözü her Fenerbahçelinin kalbindedir. Haklı olmak veya haklı kalmak…
Aykut Kocaman ‘Haklı Kalan’ adamdır… (sy:90)
Kitabın yazarlarından Bozkurt Yılmaz, kitabı Aykut Kocaman’a hediye ederken… |
10 Yorum Var
Çok güzel bir yazı olmuş. Senin gibi bir Fenerbahçeli'yi tanımak da öyle.
Canım benim biz Fenerbahçeliler birbirimizi hiç görmesek de candan severiz, sen de benim için öylesin 🙂
Ne güzel bir yazı 🙂 Kitap için emeği geçen herkes adına teşekkürler.Sevgilerimle
Ben de emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, bu muhteşem kitapla bizleri buluşturdukları için… Fenerbahçe aşkını az da olsa kelimelerle ifade etmeme vesile olduğunuz için size ayrıca teşekkür ediyorum. Sevgiler, Fenerbahçe dolu günler 🙂
fenerbahce asktır:)
gerisi hikayedir :))
hamıdecım rahatsız etmek gıbı olmasın htcnın hangı modelını kullanıyorsun bende sense var htc almak ıstoyorum hıne yardımcı olursan sevınırım sevgıler:)
yaklaşık 2 yıl önce aldığım HTC Desire S kullanıyorum canım… Çok memnunum ama onun üzerine HTC dünya model çıkardı benimki eski model kaldı:) HTC One X'i tavsiye ederim, ama madem android işletim sistemi olan tel alacaksın samsung galaxy s3 mini al derim 🙂
normalde hiç yorum yapmam ama Fenerbahçe deyince akan sular durur :)Harika bir yazı olmuş tebrik ederim 🙂
Çocuk kalplerde büyüyen, terk etmeyen ve asla terk edilmeyen tek sevdadır Fenerbahçe.
Hande Hanım çok teşekkür ederim mutlu ettiniz yorumunuzla beni 🙂