Selam herkese… O kadar uzun zaman oldu ki yeni yazi yazmayali. Biraz zamansizliktan biraz da itiraf edeyim uzaklasmis hissettigim icin elim bir turlu varmiyordu buraya girmeye. Hatta oyle ki editlemek icin kullandigim sayfanin linkini unutmusum, google olmasa bloga giris yapamayacaktim resmen. Neyse, simdi buradayim ve yaziyorum. Kendi icimde yasadigim uzun bir direnci kiriyorum da diyebiliriz.
Belki de 2020’nin hepimize yasattigi o olaganustu seyler yuzunden icten ice yazmayi cok istesem de yazasim hic gelmedi. Aslinda anlatacak sey de cok, en azindan sitenin konseptiyle uyumlu Tunus, Malta, Fas ve Portekiz gezi yazilarim var, onun da otesinde bu yil basardigim bir “Londra’da is bulma” maceram var. Ama dedim ya, ellerim klavyeye bir turlu gitmedi iste.
Sorun sadece bloga yazma hevesimin gitmesi de degildi ayrica, bloga adini veren instagram hesabim da bana son zamanlarda keyif vermemeye baslamisti. Uzun zamandir takip edenler bilir, aktif olarak kullandigim gezilerimi, okuduklarimi, yurtdisinda yasarken edindigim tecrubelerimi paylastigim @gezgin__kiz hesabini blogdan cok daha aktif kullaniyordum. Tamam, oyle onbinlerce takipcisi olan bir hesap olmadim, olamadim belki ama guzel bir kitleyle yuruttugum guzel bir hesabim vardi. Ama pandeminin ardindan herkes evlerine kapanmak durumunda kalinca instagram giderek gozumden dusmeye basladi. Mart ayinda #evdekal cagrisi yapanlarin temmuz ayinda kendini Alacati’ya atmasi, cok minimalist bir hayat suruyorum diyenlerin her paylasiminda bir trendyol linki paylasmasi, kendilerini ‘influencer’ olarak goren kisilerin kadin cinayetleri, yoksulluk ya da depremde canini yitiren vatandaslarimiz icin agzini dahi acmamasi, actiginda da trendyoldan ‘deprem cantasi’ linki paylasmasi gitgide ne kadar yozlasmis bir hale donustugumuzu iyice gozume soktu.
Ote yandan her ne kadar canimi siksa da hipnotize olmus bir sekilde instagrama bakmaktan da kendimi alamiyordum. Elim surekli telefona gidiyor, elime alir almaz da onumdeki 15-20 dkyi farkina bile varmadan bahsettigim sacma hikayeleri izleyerek geciriyordum. Gunun sonunda gunde iki uc saatimi bana bir gram yarari olmayan bir platformda tuketmis oluyordum. Gunde 3 saat, haftada 21 saat, ayda 84 saat, yilda 1008 saat… Bu ne demek biliyor musunuz? Yilin 42 gununu sadece ama sadece instagrama bakarak geciriyorum demek! Bir yil 365 gun ve ben bir koca yilin %12’sini sacma sapan bir seyde tuketiyorum!
Her gun “islerimi yetistirmek icin vaktim yok, keske fazladan uc saatim olsa da biriken islerimi halletsem, kitap okusam, sunu yapsam, bunu yapsam” diye sizlandigim hayatimi aslinda kendi ellerimel ben sabote ediyordum. Ne icin peki? Instagramdan para mi kazaniyordum, profesyonel olarak sosyal medya uzmanligi mi yapiyordum, bana katkisi/getirisi neydi de ben her gun uc saatimi, zamanimi, bu hayatta bana verilen en onemli degeri instagrama harciyordum? Hic… Koca bir hic icin hayatimin en kiymetli kaynagini ziyan ediyordum.
Bir de bunun psikolojik boyutu vardi tabii. Instagramda zaman gecirirken ruhumu maruz biraktigim o gurultu! Benim hayatimla ilgisi ve yeri olmayan insanlarin cikardigi seslerin, paylastiklari seylerin, anlattiklari hikayelerin kafamin icine girmesine izin veriyordum. Beynimde yer etmesine, enerjimi tuketmelerine hatta kimi zaman modumu dusurmelerine kendi istegimle izin veriyordum. Size de olmadi mi hic? Gune cok pozitif uyandiginiz, ama telefonu elinize alip instagramda gezerken tanimadiginiz ama takip ettiginiz birinin kendi mukemmel hayatina (!) dair yaptigi paylasimi gorup kendi hayatinizi/iliskinizi/isinizi sorgulayip gunun geri kalanina negatif devam ettiginiz hani? Kesin olmustur, cunku bana cokca oluyordu. Ve isin kotusu ne biliyor musunuz, bunu kimse bana zorla yapmiyordu, ben kendi ozgur (!) irademle her sabah elime telefonu alip kendime bu eziyeti cektiriyordum. Instagrama zamanimi ipotek ettigim gibi, bir de pozitif enerjimi de veriyor, karsiliginda ‘tersinden kalkmis bir insan’ aliyordum.
Yaklasik iki ay once bu anlattiklarimin artik beni cok yormaya hatta daha carpici ifadeyle ‘tuketmeye’ basladigini fark ettim. Yeni bir ulkeye tasinmis, yeni bir ise baslamistim, nihayet bir bucuk sene suren ayriligin ardindan esimle ayni ulkeye tasinmis, pandemi zamaninda yabanci bir ulkede is bulmayi basarmistim. Sevinecek ve motive olacak cok seyim varken neden hala huysuz, motivasyonsuz ve tukenmis hissediyordum. Evet, once pandemi, sonrasinda bekledigimden uzun ve stresli gecen is arama surecim yuzunden metal yorgunlugu yasiyor olabilirdim. Aylardir evde kalmaktan, sonrasinda da tek basina Almanya’dan Ingiltere’ye tasinmaktan dolayi yorgun olabilirdim. Eski isimden ayrildiktan sadece uc hafta sonra yeni bir ise ustelik remote (uzaktan) olarak baslamaktan dolayi yeterince dinlenememis olabilirdim. Ama bunlarin hicbiri huysuz yada motivasyonsuz olmami aciklamiyordu. Aksine iyi bir ise, bekledigimin de ustunde bir maasla, iyi bir pozisyonla baslamistim, kendimi gosterebilecegim bir ortam vardi, kisa zamanda hizlica yukselebilecegim acikca goruluyordu. Ustelik Londra gibi sahane bir sehirde guzel bir evimiz vardi, nihayet hayatimiz bir duzene oturmustu. Huysuz degil huzurlu olmam gerekirdi, motivasyonsuz degil aksine calismaya cok istekli olmam gerekirdi. Ama degildim.
Biliyorum, anlattigim ruh halimin sucunun tamamini Instagram’a yuklemek haksizlik ve biraz da sacmalik. Ama bir gun oturup sessizce dusundugumde beni ve beynimi oyalayan seyin Instagram oldugunu, orada gecirdigim saatler yuzunden kendimle, bizzat kendimle zaman gecirmedigimi, yorgun ruhumu dinlendirmek icin hicbir sey yapamadigimi fark ettim. Birikmis kitaplarimi okumak, muzik dinlemek, sevdigim dizileri izlemek ya da sadece bombos oturmak gibi seyleri Instagram yuzunden yapamadigimi fark ettim. Cunku ne zaman ‘bos’ kalsam, bir bebegin icgudusel olarak annesinin memesini agzina almasi gibi ben de telefonu elime aliyor ve hemen Instagrama giriyordum. Az onceki benzetme masum kaldi bence, sigara tiryakilerinin firsat bulur bulmak bir sigara yakmalari gibi desem bagimligimi daha iyi tarif etmis olurum. Hal boyle olunca da saydigim aktiviteleri yaparak gecirebilecegim o uc saati baskalarinin hayatlarini dikizleyip, beynimi gereksiz bilgilerle yukleyip tuketiyordum.
Bu cizdigim portreyi fark etmemi, az once bahsettigim ‘birikmis’ kitaplarimdan biri sagladi. Cal Newport’un Pur Dikkat kitabini okumaya baslamistim. Kitabin konusu ozellikle akilli telefonlarin ve sosyal medyanin icadinin ardindan bolunmeden/dikkatimiz dagilmadan calisamadigimiz ve bu yuzden de verimli olamadigimizla ilgili. Kitapta konuyla ilgili bircok ornek ve bu sorunla basa cikmaniz icin bircok yontem var. Ama bana en vurucu gelen kisim asagidaki kisim oldu:
Nass’e göre beyniniz dikkatinizin sürekli dağınık olmasına alıştıktan sonra gerçekten odaklanmak isteseniz bile bunu becermekte zorlanırsınız. Daha somut bir ifadeyle, gündelik hayatta karşılaştığınız her potansiyel can sıkıntısı anında, örneğin kuyruğa girip beş dakika beklediğinizde ya da arkadaşınız gelene kadar bir yerde tek başınıza oturmak zorunda olduğunuzda eliniz doğrudan telefonunuza gidiyorsa, beyniniz Nass’in tabiriyle zihinsel enkaza dönmüş demektir; yani pürdikkat çalışmaya imkan vermeyecek şekilde yeniden yapılanmış haldedir.
Cal Newport, Pur Dikkat
Iste ben tam olarak bunu yasiyordum ve bu durumu cozmeden asla Pur Dikkat calismayi ogrenemeyecektim. Bu yuzden aslinda ihtiyacim olan Digital Minimalism kitabina basladim.
Sosyal medya sizi hem başkalarıyla temas halinde ve yalnız, hem de mutlu ve mutsuz hissettiriyor.
Cal Newport, Digital Minimalizm
diyordu Newport kitabinda. Silikon Vadisi’ndeki teknoloji devi sirketlerin bizlerin zamanini calarak ceplerini doldurduklarini, karsiliginda da mutsuz, tatminsiz, cogunlukla basarisiz, birbirine zorbalik eden bir nesil yarattigini soyluyordu. Netflix’te yayinlanan Social Dilemma (Sosyal Ikilem) belgeselinde de anlatildigi gibi elbette oyun daha buyuk, bizler kimi zaman kendi irademizle bile hareket etmedigimiz bu oyunun icindeyiz. Ben isin bu boyutunu anlayip kabul etmekle beraber daha mikro kismina odaklanmayi sectim, kendi hayatimin kontrolunu nasil geri alabilirdim. Newport’un bu konuda ogutu, bir aylik digital detoks’a baslamak. Sizi en cok yoran platformlari secip onlari bir ay boyunca asla kullanmamak. Ilk duydugumda bana da korkutucu geldi. Kimselere haber vermeden sessizce kapiyi cekip cikip gitmek…
Sosyal medya kullanmanız gerekiyorsa bu hizmetlerin mobil versiyonlarından uzak durun, zira zamanınız ve dikkatinize yönelik daha büyük bir tehdit teşkil ediyorlar. Dolayısıyla, bu uygulama kapsamında telefonunuzdaki tüm sosyal medya uygulamalarını kaldırmanız gerekiyor. Bu servisleri tümden bırakmak zorunda değilsiniz; tek yapmanız gereken, bunları her an her yerde elinizin altında yapmaktan vazgeçmek.
Cal Newport, Digital Minimalizm
Ama yaptim, bir gun telefonumda Instagrami ve Facebooku anasayfamdan kaldirip diplerdeki bir klasore tasidim. O gunden sonra da instagrama ve facebooka girmedim. Biliyor musunuz, sigarayi birakmayi calisip birakamadigini soyleyen insanlari simdi anlamaya basladim. Ozellikle ilk gunler ciddi olarak yoksunluk cektim, telefonu elime aldigimda parmaklarim otomatik olarak Instagramin normalde bulundugu klasore gidiyordu, ama orada olmadigini gorunce bir sok yasiyordum. Sonra bakacak bir sey olmadigi icin telefonu geri koyup isime devam ediyordum. Arada aklima “takipcilerim beni merak edecek mi? Mesaj atmislar midir acaba? Ne kadar zaman sonra artik orada olmadigimi fark ederler?” gibi sorular geliyordu. Hatta Newport da bu duruma deginmis ve soyle yazmisti “akliniza ‘kesin beni cok merak etmislerdir’ dusuncesi gelecek ama uzgunum yoklugunuzu sadece bir avuc insan fark edecek.” Gercekten de oyle oldu, yoklugumu gercek hayatta da gorustugum gercekten arkadasim olan bir avuc insan disinda fark eden olmadi. O insanlar da zaten bana telefon uzerinden ulasabildikleri icin onlarla iletisim kurmak icin instagrama gerek olmadigi ortadaydi.
Newport kitabinda sosyal medya hesaplarini kaldirdiktan sonra onun yerini dolduracak ‘gercek’ aktiviteler bulmanizi ve bu bir ay boyunca o aktivitilerle zaman gecirmenizi oneriyor. Mesela hep ertelediginiz gitar calmayi ogrenmek, garajinizi temizleyip duzenlemek, orgu ormek, kitap okumak, uzun yuruyusler yapmak yani kisacasi eskiden zaman bulamadiginiz ne varsa onlardan birini secip yapmanizi ogutluyor. Boyle yaparak sosyal medyadan uzak kalarak gecirdiginiz zamanda hissettiginiz o “acaba bir sey kaciriyor muyum?” huzursuzlugundan kurtulabileceginizi soyluyor.
“Bir şeyleri yapmanın heyecanı kısa sürer ve bir şey kaçırıyorum hissi (sosyal medya kullanımını azaltınca oluşan his) de yavaşça sönüp gider. Fakat zamanınızı ve dikkatinizi sömüren bir şeyin kontrolünü ele almanın getirdiği o anlam yüklü parıltı hep sizinle kalır.”
Cal Newport, Digital Minimalizm
Ben de onerisine uyup, kitap okumaya cikip uzun yuruyusler yapmaya, Almanca ogrenmeye odaklanmaya karar verdim. Ogle tatillerinde ve haftasonlari cikip uzun yuruyusler yaptim, aksamlari otururken ve yatmadan once mutlaka kitap okudum, en az yarim saat Almanca calistim, orgu ordum, spor yaptim. Bir bucuk ayin bilancosunu verecek olursam 2’si Almanca toplam 17 kitap okumusum mesela. Gunluk ortalama bes kilometre yuruyus yapmisim, biriktirdigim dizileri bitirip, haftanin neredeyse her gunu yuruyus haricinde en az yarim saatlik egzersiz yapmisim. Sadece instagramdan uzaklasarak daha once yapamamaktan yakindigim bircok sey icin zaman yaratmisim.
Bu somut kazanimlarin haricinde artik cok daha rahat uyudugumu fark ettim, daha dinc uyaniyorum, kafamin icinin daha ‘temiz’ oldugunu gercekten hissedebiliyorum. Gun be gun beynimin icindeki o gurultu azaldi ve artik sessiz sakin bir halde. Kendimi duyabiliyorum nihayet.
Newport kitabinda bir ayin ardindan (eger istiyorsaniz) sosyal medyaya donun ama artik cok daha bilincli kullanin, o sizi degil siz onu kontrol edin diyor. Benim icin bir ay coktan gecti, ama donup donmeyecegimle ilgili hala kararsizim. Dondugumde gecirecegim zamana dair bir strateji olusturmam gerek. O zamana kadar da yukarida saydiklarimi yapmaya devam edecegim sanirim.
Unutmayin, zaman bize bu hayatta verilmis en degerli kaynak ve onu nasil harcayacagimizin kontrolu sadece bizim elimizde. Sosyal medyanin kolesi olmadan da yasamak mumkun(mus). Kontrolu elinize elin!
3 Yorum Var
Nasıl da yerli yerinde tespitler ..Sanki kişisel gelişim kitabından bir sayfa okuyor gibi oldum. Uzun zamandır facebbok kullanmıyorum. instagramı da hesabımı kapatmayı, dondurmayı vs bulabilsem onu da kapatıcam ancak bir türlü beceremedim. Uygulamayı hesabımı kapatmadan silersem sanki sokakta günlüğümü unutmuşum bırakışım gibi geliyor 🙂
Ellerinize kaleminize yüreğinize sağlık..Hep yazın lütfen 🙂
Ne kadar güzel yazmışsın Hamide! Başından sonuna kadar okudum.Her satırı için sana hak verdim.İnstagram artık çok garip hal almaya başladı ve orası için yaşayan insanları görünce çok şaşırıyorum.Hep şunu diyorum ya acaba bugün paylaşım yapmak istemiyorum,eşimle çocuğumla kafama göre takılıcam,mutfağım dağınık kalsın,saçımı makyajımı yapmıcam…v.b gibi lüksleri var mı? Bir gün reklam yapmasalar neler olur mesela.Onlar için üzülüyorum.Sonra dediğin gibi hipnotize olmuş şekilde onları izleyen kendime daha çok üzülüyorum.Uzak durmak en iyisi.Ben de yakınlarımınkiler dışında pek hikaye izlememeye başladım.Ama senin neler yaptığını merak ediyorum.Geçen gün taşındıktan sonra yeni evinden hiç paylaşım yapmadı dedim kendi kendime 🙂 Bu yazıyı görmem çok iyi oldu.Her şeyin yolunda olduğunu bilmek mutlu etti beni.Sonuçta yılların birikimi var blog aleminden gelen :D.Kendine çokk iyi bak ….Sevgiler…
merhabalar. ben de sizi severek takip edenler arasindaydim. paylastiginiz seylerin boş degil, gercekten gerekli ve cogu zamanda değişik yani herkesin paylastigindan farklı olarak gördüğüm icin severek takip ediyorum. bir sure sonra yokluğunuzu farkettim, ama tahmin ettigim gibi sm den uzak kalmak istediğinizi düşündüğüm icin yazmadım. çünkü ben de boyle isterdim.
ne kadar gariptir ki bir suredir ben de sizin gibi sosyal medyanın (ki bu %99 olarak IG) zamanımı nasıl cope dondurdugunu farketmeye ve yapmam gereken isleri yapmamaya, ertelemeye veya yetişmem gereken yerlere geç gitmeye başladım. kendimi ne kadar uzaklaştırsam da bir sure sonra elimde telefonla kendimi wc ye girerken buluyordum. yemek yaparken bile elimde telefon vardi. bu tarz orneklerim saymakla bitmez 🙁 öncelikle sabah uyandigimda elime telefon almamaya başladım. kendime soz verdim, onun yerine kitap okuyacağım diye. elime telefonu almadım ama kitap da okumadım. sonra gun icinde daha az bakicam dedim, başarma durumum ‘eh’. simdi ise bayramda 4 gun elime almiycam, bakmiycam dedim. aksama kadar dayandım. aksam yine baktım. simdi tam olarak komple silme veya göz önünden yok etme seviyesindeyim. Cal Newport un kitaplarını mutlaka okuyacağım. Eminim nasıl kontrollu bir kullanım sağlayabileceğime dair güzel bilgiler veriyordur.
Siz de çok güzel bir karar almissiniz. Umarım sürekli olur ve çokca faydasını da gorursunuz. Ama arada yazin olur mu? Mantikli paylaşımlar okumak güzel oluyor 🙂
sevgiler,