Tam bir yil oldu tek yön Münih biletimi alip kendimi bilinmez bir dünyanin kollarina atali. Bes valiz, üc büyük koli ve soru isaretleriyle dolu bir kafayla koyulmustum yola. Neler bekliyordu beni, neler yasayacaktim, kimlerle tanisip arkadas olacaktim! Bircok kisinin merak ettigi ve bircok kisinin icten ice olsun diye dua ettigi sey; asil pisman olacak miydim? Ailemi, sekiz yillik kariyerimi, yillar süren dostluklarimi, yirmi dokuz senelik memleketimi birakip bir erkegin pesinden yabanci bir ülkeye gidiyordum neticede, büyük risk! Acaba yenilen pehlivan gürese doymamis miydi? Itiraf edin, hepiniz merak ettiniz buradaki hayatimi, belki benden bile fazla… Sizi daha fazla merakta birakmayayim o zaman, toplanin, bir yilin özeti geliyor, yazinin sonunda da o sorunun cevabi: Pisman oldum mu?
Bir yil önce Münih’e gelen ucaga bindigimde yanimdaki koltukta Emrah Serbes oturuyordu biliyor musunuz? Münih’e bir söylesi icin geliyormus, muhabbet etmistik, ben ayaküstü hikayemi anlatmistim o da beni söylesiye davet etmisti. Vay be demistim kendi kendime, bak gizemli yolculugumun ilk dakikalari sevdigim bir yazarla yanyana gecti, bu yolculuk iyiye gidecek demek ki! Ertesi gün söyllesiye gittim, beni hatirladi, ayaküstü tekrar konustuk, kitabimi imzaladi. Münih’teki ilk günümde bir yazarin söylesisine gitmistim, hello entelektüel dünya diye sevinmistim. Gerci o adam dokuz ay sonra trafik kazasinda ölüme sebep olmaktan tutuklandi. Ugursuzluk?
Buraya geldikten bir hafta sonra ise basladim, sekiz sene sonra yeni mezun gibi hissettigim, alik alik etrafa bakan cömez… Itiraf ediyorum, en fazla is hayatindan korkmustum. Süper lise ve sonrasinda kursta ögrendigim ingilizcenin Bankada calistigim sekiz senede paslanmasi sonucu dilime olan güvenim yerlerdeydi; sanki kimse benim ingilizcemi anlamayacak, benimle dalga gececekler, akici konusamayacagim, is yapamayacagim karin agrilariyla geciyordu günlerim. Ama sansliydim, cünkü ingilizce sirketteki neredeyse kimsenin ana dili degildi ve konustukca aciliyordum. Simdi geri dönüp baktigimda en hizli gecen günlerim ilk üc ay sanirim, ise insanlara sehre kisacasi yeni hayatima alismaya calistigim, paslanan 29luk beynime gelen her yeni bilgiyi sindirmeye calistigim hareketli günler…
Bilirsiniz, ben sosyal bir insanim, arkadaslik kurmakta cok zorlanmam ama buraya geldigimde en büyük korkularimdan biriydi yalniz kalmak… Bazi insan vardir yalnizligi tercih eder, ben öyle bir insan olamadim cok, tamam yalniz kalmayi cok seviyor olabilirim ama yine de kahve icebilecegim, ögle yemegi yiyebilecegim, aksamlari sinemaya gidebilecegim birileri olsa fena olmazdi hani. Belki sans belki kader daha isyerindeki ilk günümde cok güzel insanlarla tanistim ve evet bu bir yil boyunca onlarla saydigim seyleri hatta daha fazlasini bile yaptim. Ev partileri, dogum günleri, piknikler, kahvaltilar, sinema geceleri, doga yürüyüsleri, yurtdisi gezileri… Ya yalniz kalirsam diye korkarak girdigim tünel bir sürü güzel insanin isigiyla apaydinlik yani simdi…
Hirsli bir insan karsinizdaki, hirs da keskin bir sirke sadece küpüne zarari olan. Kendimi kanitlama, isimde iyi oldugumu ispatlama, insanlara beni secerek ne kadar dogru bir tercih yaptiklarini gösterme cabalarim vardi ilk aylar, aman allahim ne kibir 🙂 Cok calistim, cok zorladim insanlari, kimisi benden yaka silkti, kimiyle gide gele arkadas olduk, yoku var etmeye calistigim yapida alti ayin sonunda hicbir sey yapamadim gibi hissetsem de yöneticimin söyledigi sahane seyler sonrasi anladim ki sanirim dogru yoldayim. Hala cok calisiyorum ama artik daha özgüvenliyim, daha az korkagim. Türkiye’de kalsam asla tecrübe edemeyecegim bir deneyim yasiyorum, dünyanin farkli yerlerinden insanlarla tanisiyorum, farkli saat dilimlerinde toplantilar yapiyorum, is yaptirabilme otoritesine sahibim, yaptigim iste tek söz sahibiyim. O sebeple ise gelirken hic mi hic sikayet etmiyorum, bir kez olsun üf diye uyanmiyorum sabahlari. Cünkü biliyorum ki bunu elde edebilmek icin cok calistim, hayatimi tamamen degistirecek kadar fedakarlik yaptim, o yüzden mutlu olmak ve tadini cikarmak hakkim.
Bir de geride biraktiklarim var tabii. Ailem, dostlarim, arkadaslarim, Türkiye’deki hayatim… En cok ailemi özlüyorum, o hic azalmiyor ve alisilmiyor. Hemen her gün görüntülü konusuyoruz onlarla, havadan sudan ordan burdan sohbet ediyoruz, özlemimizi az da olsa gidermeye calisiyoruz. Buralara göcünce anladim ki aile insani asla terk etmeyecek yegane kavram. Diger herkes maalesef buharlasiyor hayatindan sicak betona dökülen su gibi… Bugün cok sevdigim birinin paylasiminda dedigi gibi; siki siki sarildigim insanlarin ve anilarin kayip gittigini gördüm bu bir senede. Herkesin kendi hayat gayesinde oldugu dünyada oradaki insanlar icin kayan yildizdan farksiz oldugunu gördüm. Kayarken yani tasinip giderken seyircisi bol olan gösteri salonumun, kaydiktan sonra birden bosaliverdigini… Nasil olur da bir kez olsun “nasilsin oralarda” diye sormazlar diye cok icerledim en cok da en icerimde yer etmislere… Benim huyumdur, bir kirginlik varsa karsimdakini bir suclarsam kendimi bin suclarim. Bin suc bictim yine kendime, dedim ben aramiyorum diye mi böyle, degistim mi saniyorlar, yogun mu görüyorlar! Ben aradim, ben yazdim ben sordum! Ama yine olmadi. Sanki hayatlarinda hic var olmamisim gibi yabanciydi herkes bana. 365 günde, günde 365 kez azaldim belki insanlarin hayatlarindan. Geriye damakta kekremsi tat birakan ‘arkadaslik’ kaldi.
Pesine takildigim erkek peki? Degdi mi? Yoksa degisti mi her sey geldikten sonra? Aksini duymak isteyenlere inat cok tatli bir hayat kurduk burada, hani Haluk Bilginerli Sinem Koballi Tatli Hayat dizisi gibi. Birbirimize arkadas, es, dost, kardes, ana, baba olduk bu gurbette. O benim kaygili günlerimin ilaci oldu ben onun yalniz günlerinin… Firtinali sularda gecirdigimiz bir bucuk yilin ardindan bir yildir demir aldik sakin sularda. Kimi zaman yelkenimizi sisirip yolculuklara ciktik birlikte, kimi zaman ayri ayri kacamaklar yaptik. Iki kisi bir aile olmayi ögrendik bir yilda…
Söz verdigim gibi gelelim hic pisman oldum mu sorusunun cevabina! Özellikle her seyi geride birakisimin yildönümü olan su günlerde cok sik sorar oldum kendime bu soruyu, sahi pisman miyim? Kalsa miydim? Kalsam nasil olurdu? Keske diyor muyum icten ice! Defalarsa sordum bunu, basima gelen iyi olaydan sonra da bok gibi hissettigim anlarin ardindan da, kahkahalarla gülerken de salya sümük aglarken de sinsi sinsi dinledim ic sesimi, fisiltiyla dahi olsa yaziklanacak mi diye. Icim rahat olarak söyleyebilirim ki bir yil boyunca bir kez bile “lanet olsun neden geldim keske gelmeseydim” demedim. Her günüm konfetilerle gecmedi tabii, rezil hissettigim, beceremeyecegim kaygisi duydugum, hayal kirikligi yasadigim anlar oldu ama hic keske demedim.
Sözün özü, Münih’te gecirdigim bir yilin ardindan iyi ki gelmisim diyorum ve en basta kendime bu kadar büyük bir karari alip altindan basariyla kalkabildigim icin tesekkür ediyorum. Herkesin her gün sikayet ettigi ama degistirmek icin adim atmaya cekindigi bir düzende kendi cabamla igneyle tünel kazip kendime yol actigim icin, kalbimin sesini dinleyip mantigimin sinirlarindan cikmadan ilerledigim icin gurur duyuyorum kendimle. Icten ice basarisiz olayim, mutsuz olayim, aglayip sizlayayim, alisamayip isyan edeyim diye bekleyen kitle sizin icin üzgünüm! Son olarak, bir seyleri degistirmek isteyip korkanlar; merak etmeyin karanlik ucunda aydinlik olmasa anlamsiz olurdu, her karanlik aydinliga, her gece gündüze, her tünel bir aciga erer. Siz sadece korksaniz bile ilerleyin! Hareket ataletten cok daha iyidir!
6 Yorum Var
Yazının içime sızdırdığı umut ve cesaret için teşekkürler. Gelecek günlerin bu 1 yıldan daha keyifli olması dileğiyle, sevgiler…
Ben de sizi tebrik ediyorum, büyük cesaret ve büyük bir karar. İnşallah daha da mutlu olursunuz:) Bizim de 3. günümüz münih’te; darısı başımıza.. umarım biz de (eşim ve 4 yaşında oğlumla birlikte) 1 yıl sonra böyle güzel hisler içinde oluruz.. Sevgiler..
sizin serüveniniz benimkinden cok daha güzel olsun insallah
Ne kadar güzel yazdığını söylememe gerek yok sanırım! O meşhuuuurrr yazarların kendi deneyimlerini ya da herhangi bir kahraman için yazdıkları romanları okur gibi okuyorum yazılarını. Kaç yıl oldu bilmiyorum ama sanırım benimde bir üyesi olduğum o bankaya giriş yıllarından bu yana olabilir. Yorum yapmadım yazdıklarına diyebilecek kadar azdır yorumlarım :)) ama hep takip ettim. Hayata bakışına, duruşuna, sarılışına da ayrıca bir hayranım demeden geçemeyeceğim.
Ama merak ettiğim bir konu var. Sektörü bilmiyorum ama Almanya da ki kurumsal bir çalışma ortamı ile Türkiye deki çalışma şartlarını kıyaslayan (+ lar – eksik gibi) bir yazı yazabilir misiniz? Tamamen kişisel merakım :))
Sevgiler,
Tabii ki yazarim 🙂 Ve cok tesekkür ederim senelerdir bikmadan ceneme tahammül ettigin icin 🙂
Vallahi ben biiir çırpıda okuyorum :)) merakla bekliyorum yazını :))