Münih’e tasinali sekiz ay gecti, buralara geldigimde bahar baslangiciydi simdi karlar icinde -1 derecelerde “su an o kadar soguk degil sen bir de -10’lari gör” yorumlari esliginde kis mevsimini yasiyorum. Hayatim sakin, huzurlu ve rutin geciyor burada. Istanbul kesmekesinden sonra manastira kapanmis rahibe ic huzuru hissediyorum. Münih cok kozmopolit bir sehir, cok fazla turist, bizim gibi calismaya gelmis cok fazla expat, her milletten insan var; hal böyle olunca diger Alman sehirlerine nazaran daha canli, bu da bir bakima iyi cünkü zaman gecirecek cok fazla aktivite oluyor, bir sekilde kendini ufak da olsa bir festivalin, bir toplasmanin icinde buluyorsun.
Peki genel olarak sosyal yasam burada nasil? Nerelerde geziyor, nerelerden alisveris yapiyor, sinema/tiyatro/kültürel etkinliklere nasil katiliyoruz? Aksam arkadaslarla bulusmalar, gece kulübünde kopmalar burada nasil?
Münih özelinde konusacak olursak dedigim gibi cok canli bir sehir, bir festival/etkinlik daha sonlanmadan digeri basliyor ve bunlarin cogu insanlarin rahatlikla erisebilecegi yerlerde oldugu icin gitmeyi istemesen bile yolun düsüyor, ugruyor, göz atiyorsun. Mesela su an Avrupa`nin her yerinde oldugu gibi Noel Pazari kurulmus durumda. Christmasmarkt, Christkindlemarkt,Weichnachten gibi farkli isimlerle adlandirilan bu pazarlar temelde kücük standlar ve bu standlarda satilan yiyecek icecek ya da elisi ürünlerinden olusuyor. „Ya bu insanlar manyak mi bu sogukta disarda dikilip duruyorlar“ desem de sicak sarap esliginde noel pazari gezmek keyifli bir aktivite. En sevdigim yanlarindan biri de sicak sarabi verdikleri bardaklarin cok sirin olmasi ve begendiysen kendine alabilmen. Zira zaten sarabi alirken 6€ veriyorsun, 2€su bardak depozitosu, yani istersen bardagi geri verip 2€‘nu geri alirsin ya da bardagi saklarsin 🙂 Bizim evde su an son üc yilin bardaklari var, bu sene de bir tane alirsak dörtlemis olacagiz.
Sehirdeki aktivite bununla da bitmiyor, cocuklar icin noel tramvayi, Tollwood Kis Festivali, konserler, yarismalar, daha bir sürü aktivite ayni zamanda farkli mekanlarda yer buluyor, öyle olunca da eger bu sogukta disari cikmaya gönlün varsa kendini egleyecek bir sey mutlaka buluyorsun.
Istanbul’un aksine burada alisveris AVM’ye tikilmak yerine genis caddelerdeki magazalari gezerek yapiliyor. AVM yok degil var ama hem sehrin biraz disinda hem de cok da gidesin gelecek caziplikte degil. Alisveris yapmayi cok seven bir cift olarak biz genelde hemen her aksam yürüyüs bahanesiyle Münih’in alisveris caddesinden geciyor, „bakmak da parayla mi caniiim“ diyerek magazalara girip girip cikiyor. Ayrica bu soguklarda arada bir girip isinmak akillica 🙂 Ucuz mu derseniz bence Türkiye daha ucuz, cünkü kafanizda kur cevirme algoritmasi otomatik calistigi icin hemen carpip „oha be buna bu kadar parayi hayatta vermem“ diyerek vazgeciyorsunuz. Ama buradaki indirim dönemleri Türkiye`dekinin aksine gercekten indirim iceriyor, bazen %50den fazla indirimle sezonda hosunuza giden bir seyi alabiliyorsunuz. Her yerde oldugu gibi eski sezon sonu-yeni sezon basi dönemlerinde indirimler oluyor, o zamanlarda cok karli alisverisler yapabiliyorsunuz.
Yeme icme ve market alisverisine gelirsek, benim burada en sevdigim seylerden biri süpermarket gezmek. REWE ve Edeka adindan iki büyük zincir süpermarket var (bizdeki Migros, Carrefour gibi) ve ben buralara girdigim zaman her seyden almak istiyorum. Haftada iki kez market alisverisi yapiyoruz, zira bogazina düskün saglikli beslenmeye calisan bir ciftiz ayrica Muro gibi her seyi begenmeyen ama bir yandan da cobali salatali ana yemekli pilavli sofralar bekleyen biriyle beraber olunca eve temel gida maddesi pek dayanmiyor 🙂 Genelde ortalama 20€‘luk alisverisler yapiyoruz, bunun icine domates, salata malzemeleri, ekmek, yumurta, süt, yogurt gibi günlük temel maddeler dahil ama tabii et, temizlik malzemeleri ya da alkol falan eklersek 40€‘yu da buldurabiliyoruz. Ama nedense bana Türkiye’den daha ucuza alisveris yapiyormusuz gibi geliyor. Tek sikinti meyvenin pahali ve Türkiye’ye göre hem lezzetsiz hem de kalitesiz olmasi. Nerede bizim mandalinalarimiz, amasya elmalarimiz…
Bir de Türk marketleri var, genelde Hauptbahnhof cevresinde bulabileceginiz, yöresine geldiginizde bile Türk oldugunu anladiginiz, 20 m2 alana otuz tane raf sigdirmis, siniflandirmanin sifira yakin oldugu, dar raf araliklarinda aradinigizi bulana kadar döküp devirmemek icin akrobasi yaptiginiz cirkin marketler… Evet maalesef sark kurnazi zihniyetimiz burada da hüküm sürmüs ve icine girince bir an önce cikmak istedigin, aldigin ürünün son kullanma tarihini kontrol etme icgüdüsünü duydugun yerler buralar. O yüzden cok elzem bir ihtiyacimiz olmadikca gitmiyoruz, bazen et icin bazen de peynir icin ugruyoruz oralara ama onun disinda alisverisimizi Alman marketlerden yapiyoruz.
Türkiye’deyken hemen her aksam is sonrasi bir aktivitem olurdu, kizlarla yemek, spor, sinema, tiyatro gibi… Burada pek de öyle aktif oldugum söylenemez. Evet sekiz ayda fena olmayacak sayida arkadaslar edindim ama yine de aksamlarimizin geneli basbasa geciyor. Bunun nedeni biraz karisik, birincisi özellikle almanlar spontane planlari sevmiyor, onlarla bir sey yapmak istersen bir ay öncesinden falan sorman lazim, onlarin da takvimlerini kontrol edip bos mu degil mi sana dönmeleri lazim falan, uzun is. Ikincisi ise insanlarin bir sekilde bireysel hayata komün hayatindan daha aliskin olmalari yani ikinci bir insan, aktivite yapacak biri, kafede kahve icecegi bir arkadasi cok aramiyorlar. Mesela yazin parkta tek basina gelmis, cimlere uzanip kitabini okuyup birasini icen o kadar cok kisi gördüm ki! Ama biz nedense illa birini ariyoruz yanimizda. Sanki kendimiz olsak basimiza kötü bir sey gelecek ya da diger insanlar bize „aaa ezige bak tek basina takiliyor“ diyeceklermis gibi hissediyoruz. Bence bu kültürümüz ve yetisme yapimizin bir sonucu… Hatirlasaniza ailelerimizin aksam oturmalarini, annelerimizin günlerini, Pazar pikniklerini, yaz tatillerini; hepsinde bir kalabalik, bir topluluk halindeydik ama burada insanlar cekirdek ailesiyle büyüyor, sadece özel günlerde bir araya geliyor, erken yasta aile evlerinden ayrilip tek basina yasamaya basliyor, ee hal böyle olunca isten ya da okuldan kalan zamanini gecirecek birine pek ihtiyac duymuyorlar.
Onlar icin takdir edilesi bir davranis olsa da bizim gibi dogu sicakkanliligini icinde tasiyan insanlar icin bir problem haline gelebiliyor bazen. Cünkü eninde sonunda insan dertlesecegi, sacmalayacagi, gülecegi bir insan istiyor; ikimizin de bunu yaptigi kisiler Türkiye’de kaldigi icin de bazen „amma da yalniziz be“ tiribine girip karalar baglayabiliyoruz.
Hazir yeri gelmisken bizi kimsenin ziyaret etmemesine de ayrica uyuz oluyoruz! Ben kendi adima yakin arkadasim yurtdisina yerlesse ilk is ucuz ucak bileti bakar, konaklamayi da oh belese getiricem diye sevinir, en yakin tatilde kacar giderdim. Ama yok bizde ben sekiz aydir Muro iki yildir burada, sadece bir arkadasimiz ziyaret etti bizi, diger gelen kisiler genelde konferansa, egitime falan gelip hadi bir görüselim diyen kisiler! Umudumuz Oktoberfest zamaninaydi, zira o dönem burada otel fiyatlari ucuyor, airbnb’den ev bulmak olanaksizlasiyor, ee oktoberfest de dünyanin en önemli festivallerinden biri, dedik millet kesin o zaman gelecek, bizi sevmeseler de beles konaklama onlara cazip gelir! O da olmadi, gelen tek arkadasimiz disinda koskoca yirmi gün bir tane ziyaretcimiz olmadi ve olmamaya da devam ediyor. Böyle olunca da insan arkadasliklarini sorgulamaya basliyor. Demek ki güzel dostluklar, güclü iliskiler insa edememisim diye hayiflaniyor.
Yeterince duygu sömürüp sosyal mesaj verdigime göre devam edebilirim. Bir de burada „Münihli Göcmen Anneler“ diye bir facebook grubu var. Adindan anlasilacagi üzere Münih’te yasayan Türk annelerin grubu. Her ne kadar anne olmasam ve olmaya da niyetim olmasa da bu grubu cebren ve hile ile üye oldum ve cok tatli insanlarla tanistim. Birbirine akil danisan, kimisi yillardir burada yasayan kimisi benim gibi kisa süre önce buraya göcmüs hem kendileri hem de cocuklarini Alman kültürüne adapte etmeye calisan kadinlar toplulugu burasi. Dil problemleri, alisveris tavsiyeleri, Türkiye’den tarhana siparisleri, doktor önerileri, cocuklara aktivite paylasimlari yapilan bu minnos platformun kadinlari hemen her hafta bulusuyor ama genelde haftaici mesai saatleri icinde bulustuklarindan ben bir türlü katilamadim. Yine de hepsini taniyormusum gibi seviyorum. Malum burada gurbette seninle ayni seyleri yasayan ayni dili konustugun ayni kültüre sahip oldugun insanlar kardesin, ablan, abin gibi geliyor cogu zaman…
Daha önce de bahsettim, burada bana Istanbul’a göre cok daha fazla zaman kaliyor, cünkü trafik diye bir sey yok, aksamlari evimee en gec 18:15’te variyorum yani yatana kadar koskoca alti saat kaliyor bana. Böyle olunca da bu zamani dolduracak bir sürü sey yapabiliyorsun. Aksam yemegi hazirlama, yemek yeme, bulasik falan bittiginde bile saat sekiz bucuk olmamis oluyor. Sonrasinda ise kendimi oyalayacak almanca ögrenme, dizi izleme, dikis nakis, örgü gibi seylerle vakit geciriyorum. Bazen de hicbir sey yapmayip instagram storyleri izledigim de oluyor tabii J Ama özellikle kisin mecburen eve kapaninca battaniye alti kitap/dizi/örgü/almanca kombinasyonuyla zaman geciriyorum.
Almanca ögrenmek nasil gidiyor bu arada derseniz, aslinda sosyal hayatla iliskili olmasina ragmen onu ayrica bir yazida anlatayim diyorum. Malum Almancaya öyle bir paragraf yakismaz 🙂
3 Yorum Var
Severek okuyorum bu yazı serisini??
Valla en yakın zamanda Münih’e gelip misafiriniz olmaya talibim????
Ay sahane olur, biz buradayiz herkesi bekleriz 🙂
[…] konusunu kapatalim, yoksa güzel bir yere baglanmicak ahahaha 🙂 Dahasini merak edenler sizi BU YAZIMA alabilirim […]