Üzerinden neredeyse bir ay gecti ama bir türlü elim gitmedi Venedik rehberini hazirlamaya. Sevmedigimden mi? Tabii ki hayir! Yogunluktan mi? Eh evet biraz ama önceden de yogundum bu bir bahane degil. Sanirim bu siralar sosyal medya beni fazlaca yormaya basladi o yüzden bilincaltim biraz el etek mi cekiyor artik ne!!
Neyse kisisel sorgulamalarimla size daha fazla sikmadan Venedik`i anlatmaya baslayayim en iyisi. Hatirlarsaniz ulasim ve konaklama detaylarini BU YAZIDA detaylica anlatmistim. Bu arada rezil otelde yasadigimiz o facia gecenin ardindan otel tabii ki sorumluluk kabul etmedi ve booking.com kendi insiyatifinde bana 25 € geri ödeme yapti, yani konaklama ücretinin %30`unu booking.com müsteri memnuniyeti icin kendisi verdi. Su an az ve komik bir rakam gibi duruyor ama istemese yapmayabilirdi ya da ben 75 euroluk degil de 750 euroluk otelde bunlari yasayabilirdim. Falan filan… Ay neyse o zamanlari hatirlayip tekrar kasinmaya baslamak istemiyorum. Dedigim gibi cilemi okumak ve halinize sükretmek isterseniz BURAYA buyurun!
Biz kalanlarla dönelim Venedik`e… Kanallarla ayrilmis ve köprülerle birbirine baglanmis 118 adadan olustugunu okudugumda inanin küsuratli sayi vereyim de salladigim anlasilmasin seklinde bir kaniya kapilmadim degil. Ama sehri gezerken gectigim yüzlerce köprüden sonra (sehirde 400 köprü varmis bu arada) bu sayi gayet inandirici geldi.
Venedik`in turistik olan kismi yedi ana bölgeye ayrilmis diyebiliriz: Cannaregio, Santa Croce, San Polo, San Marco, Castello, Dorsodouro ve Giudecca. Sehirde gezilecek yerleri arastirirken bu haritayi gördügümde acaba az mi zaman ayirdik, bu kadar yeri nasil gezecegiz 1,5 günde diye düsünmüstüm ama inanin bu alan ya da mahalleler birbirine o kadar yakin ve sehrin sokaklari (ya da kanallari mi demeliydim) o kadar dar ki yürürken kendinizi birden en turistik yer olan San Marco Meydaninda buluveriyorsunuz.
Gitmeden önce okudugum yorumlarda bircok insan “elinizde harita olsun ama yüzde yüz kaybolacaksiniz” yazmislardi ve evet kesinlikle dogru. Bir kez gectiginiz yerden tekrar gecmeniz pek mümkün degil. Bir kere her kanal, her köprü, her ev birbirine benziyor, sembolik bir yeri ya da yapiyi aklinizda tutmak isteseniz de üc bes kanal/köprüden sonra tekrar orayi bulmaniz imkansiza yakinsiyor. O yüzden haritali ya da haritasiz Venedik kesinlikle kaybolarak, plansiz, spontane gezilir. Bircok Avrupa sehrinde cok isinize yarayacak olsa da Venedik icin kendinize önceden bir rota cizmenizi tavsiye etmem. Bosverin bir kez de icinizden geldigi gibi gezin.
Gitmeden önce okudugum yorumlardan biri de hangi mevsimde gidilmesi gerektigi sorunsaliydi. Zira sonbahar ve kisin yagmura yakalanmaniz ve kanallarin tastigi o efsane zamanlara denk gelmeniz mümkün, risk almaya pek gerek yok. Ayrica Venedik bana kalirsa günesli günlerde görülmesi gereken bir sehir. Ne demek istedigimi kanallarda suya yansiyan gölgeleri gördügünüzde anlarsiniz 🙂 Bu sebeple ya yazin ya da ilkbaharda ziyaret edilesi bir yer. Ama yaza birakirsaniz iki sikintiyla karsilasacaksiniz: Birincisi yüzlerce turist kafilesi (cogunlugu semsiyeli japonlar :)). Dünyanin belki de en turistik sehirlerinden biri olan Venedik`e gerek turlarla gerekse bireysel milyonlarca turist geliyor, özellikle de yaz aylarinda. Hal böyle olunca daracik sokaklarda ya da köprülerde yol almak icin sira beklediginiz bile oluyor. Diger bir sorun ise sicak daha dogrusu nem. Suyun üzerine kurulmus bir sehir olmasindan mütevellit yapis yapis gezmeye hazir olun! Biz 3-5 Haziran tarihleri arasinda gittik ki bence tam olarak ideal zaman mayisin ikinci haftasiyla haziranin ikinci haftasi arasi. Ondan sonra isler bence cirkinlesiyordur 🙂
Santa Lucia bölgesinden sonra sehre arac girisi yasak (zaten denese de giremez de 🙂 bu yüzden ya yürüyeceksiniz ya da gondollarla seyahat edeceksiniz. Ama evet maalesef gondol ticareti almis basini gitmis. Biz sahsen gidip fiyat bile sormadik, ama kisi basi ücretlerin 80-90 € oldugunu okumustum. Seyahatlerinde ne harcadigina dikkat eden ama bazi seyleri de “bi daha mi gelicez dünyaya” mantigiyla düsünmeden deneyen biri olarak gondol turunu gereksiz buluyorum. Onun yerine Grand Canal bölgesinden kalkan ve havaalanina, Santa Lucia`ya ya da Murano/Burano adalarina kadar giden Vaporettolara binerek Venedik`te deniz tasitina binmis olma deneyimini yasayabilirsiniz bence. Hazir yeri gelmisken Venedik`teki Marco Polo Havalaanindan sehre vapurla gidip gelebilirsiniz evet. Vaporettolar icin günlük, üc günlük, haftalik bilet gibi secenekler var ve eger bu biletten alirsaniz sadece vaporettolara degil tüm toplu tasima araclarina binebilirsiniz (tramvay, otobüs gibi). Günlük biletin fiyati 20 € (diger secenekleri BURADAN inceleyebilirsiniz) biz Murano adasina gitmek icin bu biletten aldik, adaya giderken bizdeki cingene vapuru gibi bir sürü iskeleye ugrayip yolcu indirip bindiriyor. Ama sadece adaya gitmek icin kisibasi 20 € vermek fazla derseniz Murano`ya giden iskelenin önünde erketeye yatin, inenlere sorun, eger o gün bir daha bilet kullanmayacaklarsa belki size daha uygun fiyata satarlar 🙂 (Bizim aklimiza sonradan geldi :()
Venedik`te diger bir sasirtici mesele de hediyelik esya konusu. Simdi düsünün Venedik, kanallar, maskeler, Murano adasi ve camlari gibi bir sürü turist kaziklama kozlari var ellerinde. Kicikirik Isvicre`de bile o kadar pahaliydi ki hediyelikler, Venedik`te kimbilir nasildir diye düsündük acikcasi. Hatta fotograf cekimi icin maske alalim dedik de Venedik`te kesin milyar liradir deyip Verona`dan pazarlik yaparak 8 €`ya maske aldik. Venedik`teki ilk hediyelikciye girdigimizde ayni maskenin 5 €`ya oldugunu 0,95 cente magnet satildigini gördügümde resmen aglayacaktim. Murano camlarindan takilar, magnetler, cesit cesit maskeler, her sey asiri ucuzdu.
Maske demisken Venedik maskeleriyle ünlü, öyle ki bir ekmek firinin caminda hamurdan yapilmis maskeler bile gördük 🙂 Peki neden maskeler ünlü derseniz sebebi 18. yüzyilda Avrupa`nin bircok bölgesinde görülen veba salginiymis. Icine özel esanslar koyan veba doktorlari hastalarini muayene ederken koku almamak icin bu maskeleri tasarlamis. Sonrasinda da halkin büyük kismi da ya vebadan korunmak icin ya da vebadan hasar gören suratlarini saklamak icin bu maskeleri takmaya baslamislar. Yüzyillar gecip böyle seyler ortadan kalkinca da artik gizem ve turistik amacli kullanilir olmus bu maskeler.
Venedik`te ne yenir nerede yenir konusunda cok yorum yapamayacagim. Sebebiyse birincisi eger ara sokaktaysa tariff edecegim yeri muhtemelen bulamayacaksiniz ikincisi de bence klasik Italyan sehri olarak makarna ve pizzayi her trattoria ya da pizzeria cok güzel yapiyor. Biz spontane bir mekana oturduk ve rastgele sectigimiz vejetaryan makarna ve gnocchi gercekten cok lezzetliydi. Bir de herkes mutlaka gidin demis, San Marco Meydanindaki tarihi Café Florian. Evet ambiyans olarak cok otantik ama calan müzigi bile adisyona kalem olarak yazdiklari icin pek gidesimiz gelmedi bizim. Onun yerine dondurmacilardan dondurma alin ya da Rialto Köprüsünün yanindaki Mercato di Rialto`dan taze meyve ya da meyve suyu alin ve öyle dolasmaya devam edin. Kapali bir yerde oturmaniz anlamsiz!
Peki nereleri gezelim derseniz iste buyurun:
San Marco Meydanı:
Piazza San Marco Venedik’in en ihtişamlı ve en ünlü meydanı ve ne yönde giderseniz gidin eninde sonunda San Marco`ya cikmaniz garanti 🙂 Meydanda San Marco Bazilikası (Basilico di San Marco), Dükler Sarayı (Palazzo Ducale), Aziz Mark’ın Çan Kulesi (Campanile di San Marco) bulunuyor. Çan kulesine cikip panaromik Venedik manzarasini izleyebilirsiniz ama önünde inanilmaz bir kuyruk var. Beklemeye cesaretiniz varsa tebrik ediyorum ve 5 € giris ücretini talep ediyorum 🙂
Ahlar Köprüsü:
San Marco Meydanı’nda yüzlerce fotograf cektikten sonra suya dogru yürüyün, sola dönün, ilerideki bir köprünün üzerinde milyar insan göreceksiniz fotograf cekmeye calisan 🙂 Iste o fotograf karesinin fonunda kalan köprü Ahlar Köprüsü (Ponte di Sospiri). Bu köprünün hikayesi beni cok etkiledi zira eskiden idama mahkum edilen kisilerin infaza götürülürken buradan gecirirlermis son kez Venedik`i görsünler diye 🙁 Yazik be!
Rialto Köprüsü:
Ayni anda yüzlerce turisti ve yüzlerce selfie cubugunu üstünde bulunduran Grand Kanal`daki en eski köprü Rialto Köprüsü (Ponte di Rialto). Bence köprünün üzerine cikmayi basarirsaniz güzel bir Grand Kanal manzarasi görmeniz disinda pek de bir esprisi yok, bence bu köprüyü üstünden degil disaridan görüp fotograflamak cok daha güzel. Ayrica köprünün bir ayagina cikan sokakta Ponte Vecchio gibi kuyumcular, taki ya da hediyelik dükkanlari var (Mercato di Rialto diye geciyor).
Eger vaporettoya binip grand canali gezerseniz iki tane cok ilginc heykelle karsilacaksiniz. Bunlardan birincisi iklim degisikligine dikkat cekmek icin heykeltiras Lorenz Quinn tarafindan yapilan Support (Destek) isimli heykel. Heykelde sudan cikan iki tane el bir binaya `destek`oluyor. Quinnè göre insanoglu dünyayi daha iyi bir hale getirebilecegi gibi mahvedebilecek kapasiteye de sahip ve ellerimiz bu kapasiteyi barindiran en güclü parcamiz.
Diger heykelse biraz karisik 🙂 Hikayesini arastirdim ama bulamadim 🙁 Ama bir adam bir yilan bir de at oldugununa kanaat getirdik biz 🙂 Bileniniz varsa hikayesini ögrenmek isterim.
Murano ve Burano:
San Marco Meydanindan kalkan vaporettolardan biri Murano adasina gidiyor. Murano adasi demek cam isciligi demek. Öyle ki adadaki hemen her dükkan cam atölyesi. Ama maalesef tahmin edebileceginizden daha pahaliya satiyorlar taki ve cam el isi objeleri. O yüzden Venedikìn icindeki hediyelikcilerden “made in murano” yazan cok daha uygun fiyatli alternatifler bulabilirsiniz. Venedik`e benzeyen ama biraz daha sakin bir ada Murano, sahsen cok vurulmadim ama güzel mi? Evet güzel.
Burano Adasina gitmedik vakitsizlikten ama orasinin daha estetik bir görsele sahip oldugunu yazmis herkes. Burano`da danteliyle ünlüymüs ama Venedik`in icinde hic dantel isi ya da “made in burano” yazan dantel hediyelikler görmedim.
Firsatiniz olursa bu iki adaya da gidin bence, ne de olsa Venedik`e kadar geldiniz 🙂
Biz Murano`dan sonra San Marco`ya döndük ve Santa Lucia`ya giden vaporettoya binip kanal manzarasini ve deniz havasinin tadini cikara cikara ayrildik Venedik`ten <3 Siradaki istikamet Verona 🙂
Yorum Yok