Su siralar kafam oldukca karisik. Sebebi de sosyal medya (yani sanal dünya) ve sosyal medyanin gercek hayatlarimiz üzerinde yarattigi gercek etkileri…
Yedi senedir blog yaziyorum, öyle ki blog yazmaya basladigimda twitter cok yeniydi, instagram snapchat ya da pinterest gibi mecralarsa hic yoktu. O zamanlar türüne bagli olarak farklilassa da bloglarimizdan ne`ye sahip oldugumuzdan cok ne hissettigimizi paylasirdik. Birbirimizin postlarinin altina yorum yapar, dügün hazirliklarini, nisan telaslarini ya da kombininin ne kadar yakistigini yazardik. Ayni sehirde yasayanlar ve firsati olanlar bulusur görüsürdü mesela, daha gercek seyler paylasilabilirdi böylece. Ben de yedi yildir neredeyse hayatimin her asamasini paylastim burada, kimi insan “her seyini anlatma nazar deger” dedi, kimisi “lütfen anlat okuyunca kendimden bir seyler buluyorum” dedi, degisen yorumlara ragmen degismeyen sey benim israrla bazen en ince detayina kadar yasadiklarimi, hislerimi, hayal kirikliklarimi, mutluluklarimi, seyahatlarimi, aktivitelerimi paylasmam oldu. Bu sayede yani blogumdaki bu dürüstlügüm sayesinde beni hic tanimasa da cok sevdigini bildigim insanlara da sahibim, hayatimda olmayip ne yaptigimi rahatlikla takip edebilen merakli güvelere de. Ama ilkinin getirdigi mutluluk ikincisinin getirdigi rahatsizliktan o kadar fazlaydi ki güvelerin kiymetli anilarimin arasinda gezinip kemirmelerinden hic rahatsiz olmadim.
Ama zamanla hizli tüketilebilen sosyal medya yani instagram, snapchat gibi anlik paylasimlar yapabildigimiz ve aslinda cok da emek sarf etmeden tahminimizden cok kisi tarafindan taninip takip edilebilecegimizi kesfettik. Eskisi gibi bloglarimizda ya da paylasimlarimizda uzun uzun anlatmaya gerek yoktu yaptiklarimizi ya da hislerimizi; cünkü sosyal medya yasadigimiz ani tam olarak o an bile paylasmamiza olanak verir oldu. Hepimiz birer haber muhabirine dönüstük, eskiden yazisini müsait oldugumuz bir zamana kadar erteledigimiz konserlerden canli yayinlar yapmaya basladik, `storyler` ya da `snapler`paylasip kendimize özel o anlari birden takipcilerimize de acar olduk.
Hepimiz birer gezgine (yazar burada kendine de laf sokuyor :)) birer gurmeye birer modaciya birer aktiviste dönüsüverdik. Belki de dönüsmek dogru cümle degil bilmiyorum, zira benim takip ettigim insanlarin cogu eski blogger; yani eskiden de moda üzerine paylasim yapiyordu, su anda da ya da eskiden de yemek tarifi paylasiyordu simdi de pisirdigi pastalari cörekleri paylasiyor. Bu kisiler icin dönüsüyor demek dogru olmaz, sadece platform degistirerek daha cok kitleye hitap eder oldular ki bu isi profesyonel olarak yürüten arkadaslarim icin gercekten güzel kapilar actigini biliyorum. Benim kafama takilansa -mis gibi gösterme cabasi icerisinde olanlar ya da oradaki paylasimlarimiza göre bizi -mis gibi sananlar.
Bana göre artik sosyal medya (özellikle instagram storyleri ve snapler) iki türde insan tipi yaratti. Bunlardan biri -mis gibi yapanlar, tire isaretinden öncesini istediginiz isimle doldurabilirsiniz. Mutluymus gibi yapanlar, asikmis gibi yapanlar, bunalimdaymis gibi yapanlar, keyifliymis gibi yapanlar, yogunmus gibi yapanlar, dert küpüymüs gibi yapanlar, basariliymis gibi yapanlar vs. vs. vs. Tanidik geldi mi? Etrafinizda cok fazla var degil mi bunlardan? Hatta itiraf edelim, biz de biraz böyle degil miyiz? Her sabah en iyi kahveyi icerek (ki bu kahve mutlaka bir kahve zincirinden alinmis olmali, kendimiz yaptiysak da mutlaka sahane bir fincanin icinde super bir sunumla icmeliyiz) baslamiyor muyuz güne! Ögle ya da aksam yemeklerimiz hep krallara layik olmuyor mu? Disarida yersek mutlaka annelerimizin deyimiyle “antin kuntin” seyler yiyoruz (Tabldotta kuru fasulye mi yiyecegiz allah askina!) evde pisiriyorsak da mutlaka misafir sofralari kuruyoruz iki kisi olsak bile (yumurta kirip yicek halimiz yok heralde!). Tatile gidersek ya ucakla gidiyoruz (biletimizin fotografi hele de yurtdisiysa pasaportla birlikte mutlaka storye atilmali) ya da `road trip`yapiyoruz (trafikte saatlerce mahvolabiliriz sorun degil, sonucta road trip bunu gerektirir). Otuz yildir her sene gittigimiz Ayvalik`a ailemizin yazligina bile gidiyor olsak yeni bir kita kesfetmiscesine paylasiyoruz dagi tasi denizi. Kuaföre gidince once balyajli fotografimizi paylasip ardindan mutlaka bir de `once sonra`yapiyoruz ki güzellestigimiz iyice anlasilsin. Hepimiz spora gidiyoruz, saglikli beslenip diyet yapiyoruz. Pilates cok siradan diye aletli pilates yapiyor, hatta pilates cok `ayaga düstü`diye yogaya gidiyoruz. Yogurdumuzu, kefirimizi kendimiz yapiyor; cocukken annemiz pisirdiginde burun kivirdigimiz sebzeleri simdi büyük bir keyifle yiyoruz. Makarna, pogaca, pilav mi? Sacmalama be slk! Tabii ki kinoa yiyoruz. Cocukken tencerenin dibini siyirdigimiz pudingleri bosverdik, simdi hepimiz chai pudding yiyoruz canimiz tatli istediginde; arada bir de “ev yapimi pismaniyeli sekersiz cheesecake” yiyip kacamak yapiyoruz. Kiyafetlerimiz mutlaka marka oluyor, hicbirimiz pazardan ya da ucuz magazalardan giyinmiyoruz; hadi diyelim pazardan, sokak tezgahindan bir seyi cok begenip de alirsak “ya ama yeni kazagim cok tatlis degil mi! Kadiköydeki pasajdan 20 TL`ye aldim, ben <3 #vintage” yaziyoruz paylasimlarimiza. Sevgililerimiz, kocalarimiz her zaman bize deli gibi asik, ailesine inanilmaz düskün, her zaman kücük sürprizler yapan, bütün özel günleri hediye+cicek kombosuyla mutlaka kutlayan, mutfakta temizlikte yardim eden, cok para kazanan, cok basarili, gözü bizden baskasini görmeyen, bir dedigimizi iki etmeyen adamlar! Cocuklarimiz tabii ki en güzel, en yakisikli, en zeki cocuklar! Altlarini hic pisletmezler, evi hic dagitmazlar, sabahlara kadar aglamazlar, hic kavga etmez, okulu hic asmazlar. Evet hadi itiraf edin! Eminim hepiniz, hepimiz bunlari her gün yapiyoruz. -mis gibi geciriyoruz tüm anlarimizi. Oldugu gibi degil, olmasini istedigimiz gibi gösteriyoruz yasadigimiz hayatlari.
Bir de tabii bunun karsi cephesindeki insanlar var: -mis gibi sananlar. Bence bu kesim ilk kesimden daha sinsi daha tehlikeli daha kindar. Hayatlarimizin normal akisini paylassak bile (-mis gibi yapmadan, tamamen dogal halimizle) insanlara nispet yapmaya calistigimizi, insanlari kiskandirmaya calistigimizi sananlar ya da “sunun hayatina bak ne kadar muazzam, bi de benimkine bak” deyip dertlenenler ve daha da kötüsü konusup paylasmak yerine bizlere kinlenen insanlar var. Neden peki? Niye bu kadar ilgiliyiz insanlarin yasamlariyla? Neden bir baskasinin (gercek ya da göstermelik) mutlulugu bizi neden bu kadar rahatsiz edip mutsuzlastiriyor? Bu kadar kötü insanlara ne zaman nasil dönüstük?
Sanirim bizler millet olarak mutsuzlugu cok seviyoruz, ama kendimizin mutsuz olmasini degil, bizim (ve ailemizin) disindaki herkesin mutsuz oldugu dünya bizler icin muazzam bir dünya. Düsünsenize her seyin “en iyisine” sen sahipsin ama diger herkes bir seylerden sikayetci, mutsuz, eksik. Iste istedigimiz bu. Maalesef bu… Baskalarinin mutlu olmasina (ya da mutluy-mus gibi yapmasina) tahammülümüz yok. Bizim disimizdaki insanlarin “hayati yasamalarini” izlemeye sabrimiz yok.
Tespitlerimin tamami öznel zira, yukarida okuduklarinizin hemen hepsini kendi hayatimdan, beni takip eden takip ettiklerimden ve gercek hayattaki gercek arkadaslarimdan yola cikarak yazdim. Mesela Muro Almanya`da ben Türkiye`deyken yani uzak mesafe iliski yürütmeye calisirken etrafimda civildasanlarin simdi nihayet bir araya geldigimizde uzaklastiklarini gördüm; is bulamayacagim diye agladigim zamanlarda “tabii ki sen yaparsin, senin elinden kacar mi” diye gaz verenlerin, iyi bir is bulup basladigimda basarimi kutlamadiklarini gördüm. Tek bir arkadasimiz bile olmadigi icin zaman öldürmek icin yaptigimiz seyahatlerin arkasindan “oh gez tabii attin kapagi oraya” diye yorumlar yaptiklarini gördüm.
Ben -mis gibi paylasimlar yapan bir insan degilim, olani oldugu gibi gösteren her seyi paylasabiliyorum zaman zaman ama ne en marifetli ev hanimiyim, ne en basarili yöneticiyim, ne en hayirli evladim ne de en cok gezen gezginim. Ben sadece benim. Türkiye`de Almanya`ya ya da Kambocya`da da olsam ben her zaman böyleydim böyle olmaya da devam edecegim.
-mis gibi yapmadigim hayatimi paylastigim sosyal hesaplarimdan -mis gibi sanan insanlar yüzünden cok sogudum.
-mis gibi davranan aslinda cok mutsuz oldugu apacik ortada olan insanlari takip etmekten yoruldum.
Birbirine storylerden laf sokan, herkes tarafindan kiskanildigini sanan ama aslinda bir o kadar fesat olan insanlarin enerjilerini üzerimde hissetmekten sikildim.
Hayatimin gidisatina iliskin sosyal medya paylasimlarindan cikarim yapan, azicik hayiflansam hemen etrafima dolusan, aylardir gercekten ne hissettigimi bir kez bile sormayan ama “gitti orada hayatini yasiyor” deyip kenara cekilen insanlardan biktim.
Simdi tekrar soruyorum: Gercek mutlulugu kiskanacak ya da karsimizidakinin mutsuzluguna sevinecek kadar kötü insanlara ne zaman dönüstük sahi?
1 Yorum Var
Çağımızın hastalığı sosyal medya üzerine ne güzel bir yazı olmuş. Yazdıklarının tümüne katılıyorum. Ek olarak şunu söylemek isterim. Evet, miş gibi hayatlar. Ama kendim için konuşacak olursam, o kadar gerçeğim ki, yeri geliyor kendimle dalga geçiyorum ve herkesin bana söylediği ne kadar samimisin.. Ben bu platformdan çok güzel arkadaşlar edindim, biri de sensin 🙂 Güzel yanlarını alıp kötü yanlarını atıyoruz şekerim, sonra da yolumuza devam ediyoruz 🙂