Bir şehir ismi ne kadar zor olabilir sorusunun cevabı karşılıksız kalmasın diye var olan şehir Ljubljana rehberine hoşgeldiniz 🙂 Yazılışını beş günde okunuşunu (Lub-Li-Ya-Na) onbeş günde öğrenebildiğim bu yemyeşil şehir Slovenya’nın başkenti… Açık söylemem gerekirse bir sene önce böyle bir şehrin varlığından bile haberim yoktu, eh tamam Slovenya’yı duymuştum ama Eurovision Şarkı Yarışmasında “12 points goes to Slovenia” kadar! Ama burada göçünce yakındaki yerleri keşfetme amacım doğrultusunda tek başıma gezilerimden birini de Lubliyana’ya yapmaya karar verdim.
Eğer benim gibi Avrupa’nın bir şehrinden Lubliyana’ya gidecekseniz Flixbus güzel ve ucuz bir alternatif. Ben Münih’ten cumartesi sabah kalkan otobüse binip yaklaşık 5,5 saat sonra Ljubljana’ya vardım. Yarım günde çok rahat gezilebilecek bir şehir olduğundan akşamına da otobüsle Zagreb’e geçip ikinci günü de Zagreb’de geçirdim. İzlediğim rotayı ve otobüsün fiyat ve sürelerine ilişkin detayları aşağıda görebilirsiniz. Ama tabii siz Türkiye’de yaşıyorsunuz ve ulan bize ne senin Flixbus’ından diyorsanız kızmayın sizler için de Türkiye’den Slovenya’ya uçuşların fiyatlarını da ekliyorum. THY ile cuma akşam gidip pazar akşam dönebilirsiniz.
Yalnız Slovenya (Allahın Slovenyası!!) Avrupa Birliği üyesi olması sebebiyle Schengen Vizesi ile ülkeye giriş yapabiliyorsunuz. Sadece Slovenya için vize alan insanoğlu var mıdır bilemicem ama başka bir ülkeden alınma Schengen vizeniz varsa rahatlıkla Slovenya’yı da girip görebilirsiniz. (Evet evet biliyorum euro aldı başını gitti 🙁 )
Ljubljana’nın merkezi sayılan yer Preseren Meydanı. Preseren denilen şahıs Slovenya’nın önemli şairlerinden biri. Öyle önemli ki yazdığı şiirlerden birisinin 7.kıtası 1991 yılından beri Slovenya’nın milli marşıymış! Preseren (tabii ki her şair gibi) umutsuz bir aşka tutulup Julıja denen bir kızcağıza kaptırmış gönlünü ama karşılık bulamamış ve bir başka kadınla evlenmiş. Ama ölüm döşeğindeyken Julija’yı hiç unutamadığını itiraf etmiş. Yazık! Preseren’in bu aşkının anısına Preseren Meydanında yer alan Preseren Heykelinin gözleri, karşısındaki bir evin duvarına yapılmış Julija’nın kabartma heykeline bakacak şekilde konumlandırılmış.
Preseren ve Julija’nın hikayesinin yanı sıra Paulo Coelho’nun Veronika Ölmek İstiyor kitabı da Ljubljana’da geçen bir hikayeyi konu alıyor. Roman kahramanı Veronika Ljubljana’da yaşayan, Preseren’e hayran ama yaşamak istemeyen bir kızcağızdır, intihar eder ama bir şekilde kurtarılır ve Ljubljana’daki bir akıl hastanesine yatırılır. Burada kalan hastalarla konuşmaları ve yaşadıklarıyla birlikte hayatın anlamının farkına varır ve yaşama isteğine yeniden kavuşur.
Preseren Meydanının bulunduğu yerde bulunan Triple Bridge (Üçlü Köprü – Tromostovje) adı üzerinde üç tane köprüden oluşan bir yapı. Zamanında (1800lü yıllarda yani :)) Avrupa ile Balkanları bağlayan tek bir köprü varken, zamanla kapasitenin yetmemesiyle yanına iki yaya köprüsü inşa edilmiş.
Diğer bir meşhur köprü de Dragon Bridge (Ejderha Köprüsü) adını köşelerinde dört tane ejderha heykellerinden alıyor. Açıkçası heykelleri dışında pek de bir olayı yok! Ama tabii insan yine de fotoğraf çekmeden edemiyor.
Benim en sevdiğim köprüyse Dragon Bridge ile Triple Bridge arasında yer alan Butcher’s Bridge (Kasap Köprüsü) oldu. Adına bakınca Kasap Köprüsü mü deyip bir dudak bükebiliyorsunuz ama aslında tam aksine üzerine asılan yüzlerce kilit sayesinde bir aşk köprüsü kendileri! 1930’lardan beri şehir planında yer almasına rağmen 2010 yılında açılan köprünün üzerinde yunan mitolojisinden yaratıkların heykelleri yer alıyor.
Triple Bridge’den Butcher’s Bridge’e doğru yürürseniz eğer her gün kurulan şehir pazarına uğrayabilirsiniz. Meyve ve sebzelerin en tazelerinin satıldığı bu pazarın yanı başında bir de çiçek pazarı var ki renklere aşık olmamak elde değil.
Nehir kıyısından yürüyerek Kongresi Meydanını, St Marks Kilisesini görüp daha sonra yine yürüyerek Ljubljana Kalesine çıktım. Yokuş biraz dikti, itiraf ediyorum biraz popomdan soludum! Kalenin içini gezmedim, açıkçası ne kadar farklı olabilir ki diye düşündüm. Hakim bir tepede yer aldığı için şehri kuşbakışı görebilirsiniz ama bahar ve yaz mevsiminde ağaçların dalları aşağıyı görmenizi biraz engelleyebilir, aklınızda olsun!
Ve son olarak Ljubljana’da gitmeden önce araştırıp görmeden dönersem çok üzüleceğim yer olan Metelkova’dan bahsedeyim. Metelkova 1882’de Avusturya-Macaristan imparatorluğu zamanında inşa edilmiş evlerden oluşan bir bölge. 1993 yılında restore edilen yedi bina sanat galerisi, sanat okulu, kafe ve alternatif müzikler yapan barlar olarak kullanılmaya başlanmış. Okuduğuma göre geceleri çılgın partilerin verildiği, iki tane gay barın yer aldığı bu bölge/meydandaki her köşeden ilginç grafitiler ve değişik heykel ve sanat figürleri çıkıyor karşınıza. İyi güzel de nerede bu değişik yer derseniz inanın baya bi güzel saklamışlar. Aslında tren garını ya da otobüslerin kalktığı otogarı (ikisi de aynı yerde aslına bakarsanız :)) arkanıza alırsanız solunuza doğru caddeyi takip edin! Yaklaşık beş dakika sonra sağ tarafınızda görebilirsiniz Metelkova’yı (Graffitili duvarlarını hemen fark edersiniz zaten) ama ben burayı ararken az daha Zagreb otobüsünü kaçıracaktım!
Ljubljana’yı ben yarım günde gezdim, şehrin kendisi için yeter bence! Ama eğer sizin vaktiniz varsa ya da benim gibi Zagreb’i sıkıştırmayacaksanız mutlaka ve mutlaka Bled Gölüne gidin. Ben gitmedim ama giden gezginlerden gördüğüm görüntüler cidden özenilmeyecek gibi değil…
2 Yorum Var
[…] Önceki Yazı […]
Merhaba Hamide! Ben Lübyana’da yaşıyorum. Yazını çok beğendim. Bloğunu ve paylaşımlarını da çok samimi buldum. Ben de çok geziyor, yazıyor ve vlog videoları çekiyorum. Kim bilir belki bir gün karşılaşırız. Yolun tekrar buraya düşerse sana harika yerler gösterebilirim. Sevgiler Aisha