Hikayenin Türkiye’deki son kısmı taşınma aşamasıydı, onu da anlatayım sonraki kısmı ben de merakla bekliyorum. Üç gün sonra cumartesi günü yeni bir ülkeye göç etmemin ardından yaşaya yaşaya hep birlikte göreceğiz olanı biteni…
Efendim maceranın belirsizliği en az, sonu en ortada olan kısmı taşınma aşaması olsa da canımdan bezdiğim, evinin de bacasının da allah cezasını versin dediğim kısım buydu heralde. Zira yıllardır kiracı olarak ikamet ettiğim 2+1 evi farkında olmadan gerekli gereksiz eşyalarla donarak sanki hiç taşınmayacakmışım gibi yerleşmişim de yerleşmişim. Evime gelmiş olanlar bilir, çok sevimli çok huzurlu bir ortam yaratmıştım, içinde hiç sıkılmaz, dışarı çıkmadan günlerimi geçirebilirdim. Ama Muro gittiğinde ‘lan benim de gitmem gerekirse bu kadar eşya ne olacak’ diye düşünmeye başlayıp, benim gidişim kesinleşince paçası tutuşmuş tavuk gibi eşya satmaya, koli toplamaya, birçoğunu hibe edip, birçoğunu da çöpe atmak üzere ayırmaya geçmiştim.
İnsan içinde otururken o kadar eşyası olduğunu fark etmiyor ama meğer neler doldurmuşum ‘aa ama lazım kesin kullanırım’ diye!! Mutfaktaki yumurta dilimleyici, ölçü kaşıkları, kokteyl bardakları; yatak odasındaki bi dünya çarşaf, salondaki 12 kişilik yemek masası normalde gözüme batmazken, iş taşınmaya gelince bir hayli gereksiz gözüktü gözüme. Neredeyse altı senedir oturduğum evde sanki her akşam Aşk-ı Memnu tadında akşam yemekleri yiyorum da ne akla hizmet 12 kişilik masa almışım anlamak cidden mümkün değil…
Neyse kendime söve söve saçma alışverişlerimi sineye çeke çeke kıyafet-kitap-mutfak eşyası dışındaki evdeki her şeyi satmaya karar verdim. O kadar eşyayı Almanya’ya tabii ki götüremezdim, hem orada oturacağımız ev 1+0 30 m2 bir odaydı sığmazdı, hadi sığacak kadar büyük bir evde oturacağız diyelim buradan oraya eşya taşımanın maliyeti iki böbreğimi birden satsam bile karşılayamayacağım kadar fazlaydı. En mantıklısı satmak olunca ben de önce evi temizledim, sonra satmayı düşündüğüm her eşyanın fotoğrafını çektim ve ‘yabancıya gitmesinler’ mantığıyla önce facebooka koydum onları… Ama facebook kanalını kullanırken unuttuğum bir şey var ki yaşım otuza dayanmıştı, ee haliyle arkadaşlarım da en az benimle yaşıttı ve hemen hepsi evli mutlu çocukluydu. Yani düzenlerini kurmuşlar, unlarını eleyip eleklerini de duvara asmışlardı. Bu sebeptendir ki facebooktan ‘yeni hayatında mutluluklar’, ‘aaa hayırdır taşınıyor musun?’ gibi yorumların haricinde ses soluk çıkmadı. Facebookun ardından bir de dedim instagramı deneyeyim, nasılsa 1300e yakın takipçim var, onların içinde öğrencisi, yeni ev kuranı falan vardır alıcı çıkar dedim. Yine olmadı… Sanırım sosyal medyadan ümidi kesmenin vakti gelmişti…
Sıradaki mecra LetGo uygulamasıydı. Çek Yükle Mesaj At LetGo ile Rahat Sat repliğiyle beynimizde kurt olup gezen bu uygulamanın pek de inanılası olmayan reklamlarından da etkilenerek bir profil oluşturarak eşyaları fiyatlarıyla birlikte oraya ekledim. Uygulamayı yükleyip eşyaları eklememden yaklaşık bir saat sonra 800 civarı mesaj almıştım. Üzülerek belirtmek isterim ki yarısı farklı niyetlerle atıldığı aşikar olan mesajlardı. Halbuki profilimde ne cinsiyet belirtmiş ne de fotoğraf koymuştum. Demek ki cinsiyet ayırt etmiyordu arkadaşlar 🙂 Mesela statüsünü ‘satıldı’ olarak değiştirdiğim bir ürünü neden sattığıma dair kallavi küfürlü bir mesaj aldım birinden, sanki mal onunmuş da evinden izinsiz alıp satmışım gibi yedi sülaleme küfretme cüretini bulmuştu densiz!! Birkaç salak saçma, niyeti eşya satın almak değil de başka şeyler olan mesajlar da geldi, okuyabildiklerimi direkt engelledim. Neyse ama yine de hakkını yemeyeyim, sallanan sandalyemi, komodinlerimden birini, birkaç kap kaçagı LetGo’dan sattım. Hala telefonumda yüklü olan uygulamada okunmamış 875 bildirim olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
Bir süre önce yine yurtdışına yerleşmiş bir arkadaşım Zebramo’yu önerdi. Denemekle bir şey kaybetmem dedim, profil oluşturdum, eşyaları ekledim ama orası adeta bir çıkmaz sokaktı. Oradaki alıcılar sadece ürünü ‘beğeniyor’ ama daha ileriye gidemiyorlardı.
Bir başka arkadaşım sahibinden.com‘u önerdi, daha profesyonel bir platform olan sahibinden’de daha az ölücü olduğu bilgisini almamın ardından bir de orada şansımı denedim ve bingooo! Markası IKEA olan canııım kitaplıklarıma taa Bodrum’da yaşayan eski Almancı bir teyze alıcı çıktı ve kafadaki fiyatla kitap okumayı en az benim kadar seven birine kitaplıklarımı satmış oldum.
Geriye kalanlar ne oldu derseniz? Çamaşır/Bulaşık Makineleri, Buzdolabı, Yatak Oda Takımı, Koltuk, Kitaplık, Misafir Odası gibi zilyon eşyam hala satılmamıştı, geriye bir aydan az zamanım kalmıştı 🙁 Eskişehir’e ailemin yanına göndermek için nakliye fiyatları almaya başlamıştım artık, ama maalesef armut.com üzerinden aldığım fiyatlar 2500-3500 TL arasında değişiyordu. Eşyalarım yeni ve temiz kullanıldığı için spotçulara da satmak istemiyordum ama aldığım nakliye fiyatları dudak uçuklatınca dekopasaj.com üzerinden kafamdaki fiyatın çok altına satayım da elden çıksın bari demiştim. Ama ama amaaa… Çıkmadık candan ümit kesilmez derler ya, bir aile dostu ve akrabaları yeni evlenen durumu kötü bir çifte yardım amacıyla ev eşyalarını satın almak istemişlerdi, benim durumumu duyunca da benimle irtibata geçtiler, hem sevap olsun yuvaları kurulsun hem de elimden çıksınlar ben de rahatlayayım de fiyat üzerinde çok da durmadan satıverdim eşyaları…
Eşyalarla ilgili derdi tasayı atlatmamın ardından tam oh be demişken sağolsun ev sahibim beş buçuk senedir yapmadığını son bir ayda yaptı. Oturmayacağım ayın kirasını istemekten tutun da, depozitomu vermemekle tehdit etmeye kadar vardırdı çirkinliklerini… Senelerdir kirasını bir gün bile geciktirmeyip evine gül gibi bakmama rağmen bu muameleyi görünce kendisine pek de iyi dileklerde bulunmadım evden ayrılırken. Ama bir yandan da evden soğuyup, gözümün arkada kalmaması için de iyi oldu bu ayrılış!
Haftalarca kitaplarımı koliledim, evlatlarımdan ayrılıyormuşum gibi içim yandı. Ben gurbete giderken onları anneannelerinin evine bıraktım (annem altı koli kitaba pek de sevinmedi gerçi ama napalım torunlarını sahiplenecekti). Kıyafetlerimi üç kategoriye ayırdım, Almanya’ya gidecekler, Muro’lara bırakılacaklar ve Eskişehir’e gidecekler derken ev hurçtan, koliden ve valizden geçilmez hale gelmişti. Her tatile gidişimde yaşadığım o dilemma eşyalarımı ayırırken de karşıma çıktı: ‘Ya bu kazağımı Almanya’da da giymek istersem! En iyisi bunu da götüreyim’ derken dört büyük valiz, bir el bir sırt çantasına düşürebildim. Tabii önden DHL ile gönderdiğim üç koli kıyafet ve ayakkabıyı saymazsak…
Of ki ne of… Taşınmak daha doğrusu ev kapatmak cidden oldukça yorucuydu. Ama napalım zafere giden yolda çekilen çile kutsaldı 🙂
Yorum Yok