Yaklaşık on beş gün sonra yurt dışına yerleşeceğim. Türkiye’deki son günlerimi ailemin yanında adeta bir ev kızı modunda geçiriyorum. Yedi buçuk yıldır gündüz kuşağı denen programlardan uzak bir hayat sürdürüp, akşamları survivor izleyerek beyin hücrelerimi öldürerek yaşıyordum ama bu on beş günde Müge Anlı ile başlayan maceramız sırasıyla Gelin Evi, Evleneceksen Gel ve Esra Erol’la devam ediyor. Evet, merhaba bitkisel hayat…
Ama yine de yıllar boyu sabahın yedisinde uyanıp İstanbul çukurunda yaşamaya çalışmanın ardından şu an durumumdan şikayetçi değilim. Türkiye’deki son günlerimi stressiz, anne evi rahatlığında, son bir buçuk yıldır kafamdaki endişelerden uzak geçirmeye gerçekten ihtiyacım vardı.
Artık kadın programları eşliğinde değerlendirebileceğim zamanın olduğu için yurt dışına yerleşme ile sonuçlanacak hareketli hikayemi anlatayım istedim. Birçoğunuz facebook, instagram vb. mecralardan hikayenin bir kısmına vakıf olsanız da hem birilerine ilham verebilmek için hem de yıllar sonra geri dönüp bakabileyim diye hikayeyi en baştan anlatayım.
Hayatımda hiçbir zaman “bu ülkeden gideyim, yurt dışına yerleşeyim” düşüncesinde olmadım. Yavaş yavaş özgürlüklerimiz gitse de, paramız değersizleşip hayat şartları daha zorlaşsa da, bir şeylerin iyileşeceğine dair umutlarımız yavaş yavaş tükense de yine de buradan gideyim hiç demedim. Ama bir gün Muro gelip yurt dışında iş bulduğunu söyledi ve o zaman hayatım bambaşka bir yola girdi. Bir yandan uzak ilişki yürütmeye çalışırken bir yandan bir araya gelebilme planları yaparken buldum kendimi. O buraya dönecek miydi yoksa ben mi buradaki her şeyi bırakıp gidecektim, yoksa uzaklığın getirdiği yükü taşıyamayarak pes edip kopacak mıydık birbirimizden? Soruları buraya yazması kolay ama sorunun muhatabı olup cevaplamaya çalışmak gerçekten çok zordu. “Gitme dersen gitmem” demişti en başından, yıllar boyu hayalini kurduğu ‘yurt dışında kariyer yapabilme’ hayalini nihayet gerçekleştiren Muro; nasıl “gitme” derdim ki… “Gidersem o kadar çabuk dönmem, o yüzden senin gelmen gerekecek, gelir misin?” dedi. İşte bu zor soruydu. Zira ben işimden, evimden, hayatımdan, sosyal çevremden çok memnundum, yıllar boyu çalıştığım işimde yükselmeme az kalmıştı, seviliyordum vs vs. Tüm bunları bırakıp belirsizliğe adım atabilecek miydim? Belki de bir süre işsiz kalacaktım, belki de hiç iş bulamayacaktım. Belki hiç arkadaşım olmayacak, sıkılacak, çok mutsuz olacaktım. O omuzlarında bana buradaki her şeyi bıraktırmış olmanın yükünü, bense yıllardır didinip belli bir yere getirdiğim hayatımı terk etmenin pişmanlığını taşırken belki de yıpranıp kopacaktık birbirimizden. Burada üç beş satıra sığdırdığım bu zihinsel karmaşayı o da ben de aylarca yaşadık. Birbirimizi seviyorduk, evet birlikte olmak istiyorduk ama bu olurken ikimiz de en az pişmanlığı yaşamak, kişi başına düşen yük miktarını azaltmak istiyorduk.
Uzak ilişki yürütmek üzerine birkaç yazı yazmıştım zaten, burada tekrar anlatıp sizi sıkmayacağım. Ama ikimizin de kafasında bu kadar soru işareti varken sağlıklı ilişki yürütebilmek zordu. Biz zoru başardık. Yeri geldi skype üzerinden filmler izledik, pazartesi akşamlarını dizi gecesi ilan ettik, yeri geldi saatler süren sessizlikle birbirimizi izledik. İyi günler de kötü günler de geçirdik ama en büyük meselemiz nasıl bir araya gelebileceğimizdi.
Bugüne kadar hayatta başıma gelen her şeyin bir sebepten dolayı geldiğine inandım ben hep, hayatıma giren herkesin bana öğreteceği bir şey, beni ulaştıracakları bir yol, bana öğretecekleri bir ders olduğunu düşündüm. Bu yüzden Muro’nun benim hayatıma girdikten bir yıl sonra bambaşka bir yola evrilen hayatının benim hayatımı da değiştireceğini, beni de bambaşka yerlere götüreceğini içimde bir yerde hissettim ve işte zor olan o kararı verdim. BEN GİDECEKTİM. En kötü karar bile kararsızlıktan iyiydi. Sıra iyi mi kötü mü bilmediğim bu kararla ilgili üzerime düşenleri yapmaya gelmişti.
Kendimce bir liste oluşturdum ve bu listedekileri yapmaya başladım. Almanca kursuna yazıldım, haftaiçi üç akşam üç saat boyunca işin yorgunluğu üzerine bir de Almanca çilesini çektim. Akşam altıda Levent’teki işyerimden çıkıp Mecidiyeköy’deki kursta derse girip akşam onda metrobüsle eve dönüp yorgunluktan bitap halde Muro ile skype yaptım aylarca. Sonra cvmi güncelledim, en son üniversiteden mezun olurken ihtiyaç duyduğum dosyayı yıllar boyunca edindiğim tecrübelere göre alladım pulladım. Yeteneklerime ve tecrübeme göre iş sahaları, unvanlar ve firmalar belirleyip iş alarmları kurdum, gelen ilanları (bazıları tamamen Almanca’ydı, google translate sağolsun) inceleyip oradaki ifadelere göre cvmi geliştirdim ve yüzlerce (abartmıyorum gerçekten yüzlerce) işe başvurdum. Tahmin edebileceğiniz üzere [Yüzlerce başvuru – 4] tanesinden red mailleri aldım, e-posta kutum “we kindly regret you” ile başlayan yalancı pişmanlık mailleriyle doldu taştı.
Her ne kadar pozitif bir insan olsam da söz konusu kendi hayallerim ve hayatım olunca dünyanın en karamsar insanı olduğum için gelen red mailleri, bir türlü öğrenilemeyen Almanca, kavuşmak için sayılan günler, insanların ‘ee şimdi ne olacak’ soruları, ailelerimizin beklentileri, işyerinde yaşadığım tatsız olaylar moralimi bozdu, hevesimi kırdı, umutsuzluğa sürükledi. Bazen hiç bir araya gelemeyecekmişiz gibi hissettim, bazen acaba bu işin bu kadar zorlamasının sebebi evrenin bana vermeye çalıştığı bir mesaj mı acaba, belki de gitmemem gerek diye düşündüm. Kısacası dışarıdan akli dengesi yerinde, mutlu bir Pollyanna portresi çizsem de içimde obsesif kompulsif bir ruh haliyle yaşadım.
Uzatmayayım, o kadar uğraş o kadar çaba sonucunda günün birinde beklediğim maili aldım. Tam da ümidimi kestiğim zaman açıldı yeni hayatımın kapıları…
Yıllardır değişen hayatımı yazdığım bu sayfalarda şimdi de ‘en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir’ deyip aldığım yurt dışına yerleşme kararımı, sonrasında yapmak zorunda olduğum prosedürleri, uğraştığım/uğraşacağım evrak işlerini ve umarım en nihayetinde orada kurduğum hayatımı yazma vakti… Okursunuz değil mi?
7 Yorum Var
Sen yaz biz okuruz, söz ?
Heyecanla bekliyorum
Adeta hayatımın özeti.. Yalnız değilmişim (: Sevgiler
Ah kuzum neler yasamışsın sen içinde ? umarım verdiğin karar daima güldürsün yüzünü, Allah utandırmasın çıktığın bu yolda mutluluklar diliyorum yeni hayatında denizi dil kursuna yollarım yanına üzülme sen?
Ben senin blogu kac senedir okuyorum…simdi benim memlekete gidiyorsn,okumam mi…
Ne zmn istersen almanca tandeme hazirim ☺
Ben okumaya başladım çok keyifli arkası yarın gibi takip edeceğim sizi?☘️??
Okuruz tabiiki de… herşey istediğin gibi olsun