Bazı kitaplar vardır, bir solukta okur hemen bitirirsiniz. Bir yandan sonunu öğrendiğiniz için huzur hissederken bir yandan da bu kadar çabuk bitmesine üzülür, onun gibisini bir daha hiç okuyamayacağınızı düşünürsünüz.
Bir de iç kıyan, oku oku bitmeyen, sonu bir türlü gelmeyen, aylarca elinizde sürünen kitaplar vardır. Naparsanız yapın bir türlü ilerlemez hikaye, ilk yüz sayfa sıkıcı heralde sonra açılacak umuduyla sabrettiğiniz yüz sayfa sonrası hala kaplumbağa hızıyla ilerleyen kitap yavaş yavaş kitap okuma isteğinizi köreltir. Hele de benim gibi başladığı kitabı yarım bırakamama gibi bir takıntınız varsa yandınız, bazen bir ay geçer, ne elinizdeki kitabı bitirebilmişsinizdir ne yeni kitaba geçebiliyorsunuzdur, arafta kalmış bir şekilde siz sayfaya sayfa size bakar durur.
Ciddi bir okur olmamdan mütevellit çoğunlukla tür ayırt etmeksizin kitap seçer, kitapları altını çize çize notlar ala ala okurum. Ancak yaklaşık yirmi yıllık aktif ve verimli okur hayatımda bazı kitaplar var ki olmadı, sevemedim, okuyamadım, yarım da bırakamadım falan. Paralelinde belki çoğunu okurken ayrıca üç kitap okudum ama bunları bir türlü ilerlemedi. Ha çoğunu gavur inadım yüzünden bitirdim, altı ay geçse bile bitirdim ama kitaptan o kadar bezmiştim ki dünyanın en kitabı olarak seçilse bile benim gözümde bir anlamı yoktu.
Geçtiğimiz günlerde kitap listelerime bakarken gözüme takıldı bu kitaplar, dedim belki yalnız değilimdir bir yazayım belki benimle birlikte başka insanların da içi kıyılmıştır, bir araya gelip bir dernek kurarız falan. Okurken en sıkıldım kitapları yazdım yani özetle. Lütfen biz de sıkıldık deyin!
1 – Yüzyıllık Yalnızlık/Gabriel Garcia Marquez – BİTİRDİM
Buendia sülalesinin hayatını anlatan bu kitabı içim kıyılmasına rağmen bir kere değil iki kez okudum. Evet, aklımı peynir ve ekmekle katık yapmış olmalıyım ki bu gaflete ikinci kez düşmüş olmalıyım. Bilmiyorum okuyup da ölüp biten var mıdır bu kitaba ama cidden yüzyıl boyunca bu ailenin fertlerinin gelişimini izlemek beni bir süre sonra yordu. Bir de ailedeki erkeklerin %50’sinin adı Arcadio, geri kalanının da Aureliano olduğu için sürekli ‘lan şu an hangisinden bahsediyor acaba’ sorusu beynimi kemirdi de kemirdi. Ama okudum bitirdim, hem de iki kere!!
2 – Halide Edip/İpek Çalışlar – YARIM BIRAKTIM
Bu kitap bana hediye gelmişti, hediye eden insanı da gram sevmediğim için herhalde kitabı okumaya başlasam da bir arpa boyu ilerleyemedim. Halbuki Halide Edip’in Cumhuriyet tarihi için ne kadar önemli bir şahıs olduğunu biliyorum, hayat hikayesine saygı da duyuyorum ama hayatının anlatıldığı bu kitabı bir türlü okuyamadım. En sonunda da yarım bıraktım.
3 – Bıçağın Ucu/Atilla İlhan – YARIM BIRAKTIM
1960lı yıllar Türkiyesi ve 27 Mayıs darbesini romandaki karakterler üzerinden anlatan kitap belki de o döneme yabancı olmamdan dolayı belki de ağdalı dili yüzünden bir türlü ilerlememişti. Kitabı bitiremediğim gibi sanırım daha sonra kütüphanemden çıkararak birilerine verdim.
4 – Tehlikeli Oyunlar/Oğuz Atay – BİTİRDİM
Kitap Kardeşliği oluşumu ile yaklaşık dört yıl önce seçip okuduğumuz bu kitabı sırf cümle aleme rezil olmamak için bitirdiğimi yıllar sonra itiraf edebilirim sanırım. Çünkü o dönem sinerjisi yüksek bir grup olan kitap kardeşliğinin seçtiği kitapları okuyup bitirmek ve yorumlamak bizler için ulvi bir görevdi ve ben mi bu görevi yerine getiremeyecektim, hadi oradan! O yüzden içim bayılsa, gözlerim kapansa da okudum. Şu an kitaba dair hatırladığım hiçbir şey yok.
5 – Puslu Kıtalar Atlası/İhsan Oktay Anar – YARIM BIRAKTIM
Bazı yazarlarla insanın yıldızı barışmıyor bence, yıldızınız barışmadığı zaman da o yazarın kitaplar kendini okutmuyor. Benim için böyle en azından ve İhsan Oktay Anar da bu kategoriye giren bir yazar bana göre. Okurlarının %99’unun çok sevdiği, yeni kitabı çıktığı gün koşa koşa aldığı, kitaplıklarından eksik etmedikleri, hikayelerini karakterlerini ezbere bildikleri bu adamın kitaplarını okuyamıyorum. Okumamayı bırakıp gidip satın alamıyorum. Puslu Kıtalar Atlası’nı da yanlış hatırlamıyorsam biri hediye etmişti ve ben de madem para vermedim, önyargımı kırıp okuyayım demiştim ama yorucu dili yüzünden ilk elli sayfayı bitirmeden bırakmıştım.
6 – Kostantiniyye Oteli/Zülfü Livaneli – YARIM BIRAKTIM
Livaneli’nin kitaplarını çok severim, özellikle Serenad ve Kardeşimin Hikayesi’ni bayılarak okumuştum. Yazar olarak da sanatçı olarak da saygı duyduğum ve önerdiğim bir kişi. Ama Kostantiniyye Oteli kitabı çıktıktan sonra nedense ‘ticari kaygıyla çıkarılmış’ gibi düşündüm ve uzun bir süre kitabı almadım uzak durdum. Sonrasında bir arkadaşımdan ödünç alarak okumaya başlamama rağmen belki hikayenin durağanlığı belki de içerdiği fazlaca mesaj kaygısı taşıması nedeniyle okumadım, bıraktım.
7 – Masumiyet Müzesi/Orhan Pamuk – OKUDUM
Nobelli yazarımız olmasına rağmen yıllarca büyük bir önyargı taşıdım Orhan Pamuk’a karşı. Hiçbir kitabını almadım, okumadım. Bunu övünmek ya da kötülemek için yazmıyorum, sadece demiştim ya bazı yazarlarla yıldızımız barışmıyor diye, Orhan Pamuk’la da nedense barışamadık bir türlü. O yüzden hep mesafeliydim. Ta ki Masumiyet Müzesi’nin e-kitap versiyonunu bulana kadar. Madem dedim karşıma çıktı, gün önyargıları yıkma günüdür, başladım okumaya. İlk başlarda Kemal ve Füsun’un aşk hikayesi güzel ilerlerken bir süre sonra platonik bir takıntıya dönüşen bu aşktan bana fenalıklar geldi. Lanet, çok da kalın bir kitap, okuyorum okuyorum %50’sine gelememişim kitabın. Ama yıllarca Orhan Pamuk okumamam gibi, madem başladım yarım bırakmayacağım inadım yüzünden bitirdim kitabı. Kemal’in Füsun’a olan aşkı içimi baydı baydı. Mıy mıy mıy mıy… Koca adam olmuşsun toka, küpe peşindesin diye söylene söylene okudum. Sevmedim açıkçası. Daha sonra ekşisözlük’te kitapla ilgili yorumları okuyunca kendimi gerizekalı gibi hissettim, millet bu aşk üzerine ne çözümlemeler yapmış arkadaş! Dedim ben odunum heralde, aşktan sevgiden anlamıyorum.
8 – Genç Werther’in Acıları/Goethe – OKUDUM
Aslında bu kitabı sıkılarak, söylenerek okumadım. Genelinde Werther’a ‘oğlum salak mısın değmez bir kıza, bırak salak salak ağlamayı’ diyerek tamamladım. Zira insanların kendilerini sevmeyen insanlar için deli divane olmaları (günümüzün tabiriyle köpek olmaları) bana cidden onur kırıcı geliyor. Hepimiz aşık olduk, oluyoruz, seviyoruz ama birisi sizi sevmiyorsa ve bunu belirttiyse dürüstçe saygı duyup çekip gidebilmeyi bilmeli bence insan. Sevilmediğini bile bile ağıtlar yakmak, belki sever diye bin takla atlamak falan gereksiz. Hani Çiçek Abbas filmindeki Şener Şen – İlyas Salman atışmasında söylenen bir mani var ya: “Sevene canım feda, sevmeyene elveda” en nihayetinde 🙂
9 – Zamanın Efendisi/Maxime Chattam – YARIM BIRAKTIM
Şimdi bu kitapta bir tane yazar var, yeni bir kitap yazabilmek için lüks hayatını terk edip bir randevuevinde yaşamaya başlıyor (evet bazı insanlar cidden manyak)! Bir gece bu evde çalışan kızlardan biri öldürülüyor, ama polis bu ölümü pek önemsemiyor. Dolayısıyla bizim kahramanımız da bu cinayeti araştırmaya başlıyor. İşte ben bu kitabı bu kısma kadar okudum. Sonrasına dayanamadım. Halbuki kitap da çok kalın bir kitap değildi ama bu kadar kendisini okutmayan bir polisiye gerilim görmedim duymadım. Umarım o yazar bozuntusu da kitabını yazamamıştır!
10 – Gazap Üzümleri/John Steinbeck – OKUYORUM
Bu yılın başında okumakta geç kaldığım, klasik ya da kült diye adlandırılabilecek kitapları okuma üzerine aldığım kararın bir ürünü olan Gazap Üzümleri de oku oku bitmeyen, Büyük Buhran sonrası yaşadıkları yerde iş ve aş kalmayınca California’ya göç eden bir ailenin hikayesini anlatan bir kitap. Göç boyunca ailenin kayıpları, başlarına gelenler, yolda karşılaştıkları diğer ailelerle yaşadıkları falan anlatılıyor ama neden bilmiyorum hikaye bir türlü akmıyor. Yarım bırakmayı düşünmüyorum, eninde sonunda bitiririm ama okumaya niyetlenen varsa kafanızda benim gibi bir değil bin tane şey varsa, meşgulseniz okumanız için doğru bir zaman değil demektir, hiç başlamayın. Zira ben buna başladıktan sonra paralelde iki kitabı okudum bitirdim. Bu hala yarısında okunmayı bekliyor.
İşte bir liste de böyle sona eriyor. Yukarıda yazdığım her yorum kişisel yorumum, yazarını kitabı rencide etmek gibi bir amacım asla yok. Sadece bence her kitabın her insan için bir ‘doğru’ zamanı var ve yukarıda saydıklarım için benim için doğru zaman değilmiş. Belki bundan on yıl sonra yarım bıraktıklarımı tekrar okumaya başlayıp, çok seveceğim, kimbilir…
Yorum Yok