Üç dört
ay önce saatlerin geri alınmayacağı haberini duyduğumda itiraf
edeyim çok sevinmiştim. Zira yıllardır şikayet ettiğim şey akşam altıda işten
çıktığımızda havanın zifir karanlık olmasıydı ve bu beni altı ay boyunca çok mutsuz
ediyordu. Herkes saatlerini bir saat geri alırken bizim almamamızın finansal
sistemlerde yaratacağı kargaşa (Bankacı olmama rağmen), Şampiyonlar Ligi
maçlarını gecenin bir yarısı izleyebilecek olmamız falan bile coşkumu
azaltamamıştı. Ha, üzüldüğüm bir şey vardı ki Almanya’da yaşayan Muro’yla
aramızdaki saat farkı birden ikiye çıkmıştı ve bir yıldır hemen her akşam
yaptığımız skypelar, facetimelar bu durumdan etkilenebilirdi. Eee benim yatma
vaktim geldiğinde adam daha yeni avdan dönmüş (Bkz: Pokemon Go), yemeğini yemiş
oluyordu. Dolayısıyla muhabbetimiz genelde benim uykum yüzünden kısa
kesiliyordu. Ama olsundu, hava kararmayacaktı artık, biz de altı ay dişimizi
sıkıverirdik canım!!
ay önce saatlerin geri alınmayacağı haberini duyduğumda itiraf
edeyim çok sevinmiştim. Zira yıllardır şikayet ettiğim şey akşam altıda işten
çıktığımızda havanın zifir karanlık olmasıydı ve bu beni altı ay boyunca çok mutsuz
ediyordu. Herkes saatlerini bir saat geri alırken bizim almamamızın finansal
sistemlerde yaratacağı kargaşa (Bankacı olmama rağmen), Şampiyonlar Ligi
maçlarını gecenin bir yarısı izleyebilecek olmamız falan bile coşkumu
azaltamamıştı. Ha, üzüldüğüm bir şey vardı ki Almanya’da yaşayan Muro’yla
aramızdaki saat farkı birden ikiye çıkmıştı ve bir yıldır hemen her akşam
yaptığımız skypelar, facetimelar bu durumdan etkilenebilirdi. Eee benim yatma
vaktim geldiğinde adam daha yeni avdan dönmüş (Bkz: Pokemon Go), yemeğini yemiş
oluyordu. Dolayısıyla muhabbetimiz genelde benim uykum yüzünden kısa
kesiliyordu. Ama olsundu, hava kararmayacaktı artık, biz de altı ay dişimizi
sıkıverirdik canım!!
Ama
gelin görün ki, aradan geçen üç ayın ardından karanlıktan bileklerimi kesme
noktasına geldim. Ulan arkadaş zifir karanlıkta kalkıp işe gittiğimiz
yetmiyormuş gibi bir de akşamları da karanlık oluyor, çünkü güneş tam da
gözlerimin önünde 17:30 civarında batıyor. Ben ve mesaisi 18:00’da biten
milyonlarca insan için hele de bir de üzerine eve gidiş süresi falan da
eklenince eve girişimiz de gece karanlığında sokak lambaları altında oluyor.
Hani aydınlıkta çıkacaktık ulan işten? Hani eve yazın olduğu gibi gün ışığında
varacaktık? Artık gün ışığından daha fazla yararlanma, enerji tasarrufuna gerek
yokmuşmuş! Nah gerek yok! Ulan ben bile –ki evde ışık sevmem, hele de geceleri tek
yaşamama rağmen zifir karanlık yaparım evi- geceleri gece lambalarımı
kapatmaz oldum, salon ışığını, banyodaki lambayı falan açık bırakıyorum ki
sabah yedide uyandığımda kapıya çarpıp kaşımı yarmayayım. Sizi bilmem ama benim
enerji tüketimim kesin ikiye katlanmıştır bu aptal karar yüzünden.
Sabahlar
ilk alarmım 06:50’de çalıyor, ikincisi 07:00’de. Bu uygulama başlamadan önce
genelde 06:50’de yataktan çıkmış olur, yedide çalan alarma kadar radyoda çalan
üçüncü şarkıya eşlik ediyor olurdum. Şimdiyse 06:50’de alarm çalıyor, onu
durdurup kalan 10 dkda böyle rüyalı müyalı bayaa derin bir uyku çekiyorum.
Çünkü bünyem o karanlıkta uyanmayı reddediyor, olmuyor, kabullenemiyor
biyolojik saatim gün doğmadan uyanmayı.
ilk alarmım 06:50’de çalıyor, ikincisi 07:00’de. Bu uygulama başlamadan önce
genelde 06:50’de yataktan çıkmış olur, yedide çalan alarma kadar radyoda çalan
üçüncü şarkıya eşlik ediyor olurdum. Şimdiyse 06:50’de alarm çalıyor, onu
durdurup kalan 10 dkda böyle rüyalı müyalı bayaa derin bir uyku çekiyorum.
Çünkü bünyem o karanlıkta uyanmayı reddediyor, olmuyor, kabullenemiyor
biyolojik saatim gün doğmadan uyanmayı.
Ama
napalım el mecbur çıkıyorum yataktan, zaten kış ve soğuk, doğalgazı gece kısan
insan olarak ortam serin, güç bela yüzümü yıkıyorum, açılmamış gözlerime lens
takıyorum, makyaj yapmaya çabalıyorum. Eskiden ne giyeceğime geceden karar
verirdim, şimdiyse sabahları dolabın önüne oturup karar veriyorum ki aslında o
arada karar verme ayağına iki dk daha uyuyorum, sonra da elime geçen en kalın
kazak, en kalın çorap ve eteği giyip çıkıyorum.
napalım el mecbur çıkıyorum yataktan, zaten kış ve soğuk, doğalgazı gece kısan
insan olarak ortam serin, güç bela yüzümü yıkıyorum, açılmamış gözlerime lens
takıyorum, makyaj yapmaya çabalıyorum. Eskiden ne giyeceğime geceden karar
verirdim, şimdiyse sabahları dolabın önüne oturup karar veriyorum ki aslında o
arada karar verme ayağına iki dk daha uyuyorum, sonra da elime geçen en kalın
kazak, en kalın çorap ve eteği giyip çıkıyorum.
Saat
07:20 ve abartmıyorum gerçekten karanlık ve buz gibi soğukta servis beklemeye
gidiyorum. Sokakta bir ben bir de kediler oluyor. Ha bir de boyunca çocuklarını
servise bindiren anneler. Eskiden (yani gün aydınlıkken) bu çocuklar kendileri
bekliyordu servisi, artık ya anneleri ya da babaları da onlarla birlikte servis
bekliyor, malum çocuk daha uyanamamış, servis geldi diye organ mafyasının
minibüsüne binse ameliyattan sonra ayırdına varır maazallah.
07:20 ve abartmıyorum gerçekten karanlık ve buz gibi soğukta servis beklemeye
gidiyorum. Sokakta bir ben bir de kediler oluyor. Ha bir de boyunca çocuklarını
servise bindiren anneler. Eskiden (yani gün aydınlıkken) bu çocuklar kendileri
bekliyordu servisi, artık ya anneleri ya da babaları da onlarla birlikte servis
bekliyor, malum çocuk daha uyanamamış, servis geldi diye organ mafyasının
minibüsüne binse ameliyattan sonra ayırdına varır maazallah.
Ya benim
sokağımın başında bir kahvehane var, mahalledeki abilerin, amcaların 7/24 okey
oynadığı ve gündem üzerine derin tartışmalar yaptığı bir cazibe merkezi. Yani
ben öyle olduğunu sanırdım, çünkü gece eve ne kadar geç dönersem döneyim kahve
hep açık olurdu, sabahları da işe giderken açılmış, çay demlenmiş, gazeteler
gelmiş olurdu. Ama meğer kahvehane 7/24 açık değilmiş, artık onlar bile
açmıyorlar dükkanı. Artık heralde gün ağarınca falan ilk çay demleniyordur.
sokağımın başında bir kahvehane var, mahalledeki abilerin, amcaların 7/24 okey
oynadığı ve gündem üzerine derin tartışmalar yaptığı bir cazibe merkezi. Yani
ben öyle olduğunu sanırdım, çünkü gece eve ne kadar geç dönersem döneyim kahve
hep açık olurdu, sabahları da işe giderken açılmış, çay demlenmiş, gazeteler
gelmiş olurdu. Ama meğer kahvehane 7/24 açık değilmiş, artık onlar bile
açmıyorlar dükkanı. Artık heralde gün ağarınca falan ilk çay demleniyordur.
Yaklaşık
beş dakika servis bekliyorum ki beklediğim cadde Bakırköy’ün en işlek caddesi,
hani öyle ıssız, kendini tedirgin hissedeceğin bir yer değil. Tüm otobüsler,
minibüsler, arabalar oradan geçiyor. Ama artık servis bekleyene kadar hatim
indiriyorum “Allahım nolur bugün de servise binebilmeyi nasip et” diye, hani
serviste kaza yapıp ölsem tamam ama lütfen servise binebileyim, kimse beni
kaçırmasın modundayım. Geçen gün önümde bir Doblo durdu, ben hemen başladım
Kelime-i Şehadet getirmeye, dedim bu kadarmış ömrüm, onca şeye üzüldüğünle
kaldın falan içimden kendime kızıyorum, adam yolcu camını indirdi “xx caddesi
buraya uzak mı?” dedi, ben de “hayır bu cadde xx caddesi” dedim. Sonra “Cafe yy
buraya yakın mı” dedi ben de “hemen şurası” dedim. Lanet olsun içimdeki
yardımsevere, bilmiyorum de geç di mi? Salaklığım yüzünden bu hayattaki son
sözlerim “hemen şurası” olacak, god damn it! Neyse adam teşekkürler dedi camı
indirdi, ben derin bir oh çekiyordum ki, adam arabadan indi, elinde telefon
biriyle konuşuyor, sağa sola bakınarak! Dedim sıçtık, ortağını arıyor, başıboş
bir hatun bulduk, hemen alıp kötü yola postalayalım diye haber veriyor. Sonra
adam telefonu kapattı, “siz burada otobis mi bekliyorsunuz? diye sordu (yanlış
yazmadım, otobis dedi) ben de mal mal “hayır” dedim. Evet hala dünyanın en
salak insanı olarak cevap vermeye devam ediyorum. “Hayır otobis bekliyorsanız durak
burası değil de” dedi. Tabii ben hemen ‘lan bu adam az önce bana adres
soruyordu, şimdi caddedeki durakların yerlerine ilişkin analiz kasıyor, kızım
sen öldün, cenaze namazını da bari güneş doğunca öğle namazında kılsınlar’ diye
düşünürken servis geldi. Allahım servisi gördüğüme o kadar sevindim ki, dediğim
gibi servis beş metre ötede üç takla atsa umrumda olmaz o derece.
beş dakika servis bekliyorum ki beklediğim cadde Bakırköy’ün en işlek caddesi,
hani öyle ıssız, kendini tedirgin hissedeceğin bir yer değil. Tüm otobüsler,
minibüsler, arabalar oradan geçiyor. Ama artık servis bekleyene kadar hatim
indiriyorum “Allahım nolur bugün de servise binebilmeyi nasip et” diye, hani
serviste kaza yapıp ölsem tamam ama lütfen servise binebileyim, kimse beni
kaçırmasın modundayım. Geçen gün önümde bir Doblo durdu, ben hemen başladım
Kelime-i Şehadet getirmeye, dedim bu kadarmış ömrüm, onca şeye üzüldüğünle
kaldın falan içimden kendime kızıyorum, adam yolcu camını indirdi “xx caddesi
buraya uzak mı?” dedi, ben de “hayır bu cadde xx caddesi” dedim. Sonra “Cafe yy
buraya yakın mı” dedi ben de “hemen şurası” dedim. Lanet olsun içimdeki
yardımsevere, bilmiyorum de geç di mi? Salaklığım yüzünden bu hayattaki son
sözlerim “hemen şurası” olacak, god damn it! Neyse adam teşekkürler dedi camı
indirdi, ben derin bir oh çekiyordum ki, adam arabadan indi, elinde telefon
biriyle konuşuyor, sağa sola bakınarak! Dedim sıçtık, ortağını arıyor, başıboş
bir hatun bulduk, hemen alıp kötü yola postalayalım diye haber veriyor. Sonra
adam telefonu kapattı, “siz burada otobis mi bekliyorsunuz? diye sordu (yanlış
yazmadım, otobis dedi) ben de mal mal “hayır” dedim. Evet hala dünyanın en
salak insanı olarak cevap vermeye devam ediyorum. “Hayır otobis bekliyorsanız durak
burası değil de” dedi. Tabii ben hemen ‘lan bu adam az önce bana adres
soruyordu, şimdi caddedeki durakların yerlerine ilişkin analiz kasıyor, kızım
sen öldün, cenaze namazını da bari güneş doğunca öğle namazında kılsınlar’ diye
düşünürken servis geldi. Allahım servisi gördüğüme o kadar sevindim ki, dediğim
gibi servis beş metre ötede üç takla atsa umrumda olmaz o derece.
Her
sabah bu gerginlik ve karanlıkta işe gitmek ve akşamında yine karanlıkta eve
girmek, gün ışığını sadece işyerinde camın ardından görebilmek beni inanılmaz
depresif yaptı. Bence sadece beni değil, benim gibi sabah erken kalkmak zorunda
kalan herkesi kötü etkiledi bu uygulama. Ha mutlu olan tek kesim sabah namazını
kalkanlardır sanırım, zira ezan sabah 07:20 gibi okunuyor. Mümin kardeşimiz
namazını güzel güzel kılabilir, sonrasında da giyinip işine gidebilir. Güzel
hoş! Ama ben neden kendimi sahura kalkmış gibi hissederek yaşamak zorundayım!
Cidden bi gün su içip niyet edip geri uyuyacağım diye ciddi endişeliyim.
sabah bu gerginlik ve karanlıkta işe gitmek ve akşamında yine karanlıkta eve
girmek, gün ışığını sadece işyerinde camın ardından görebilmek beni inanılmaz
depresif yaptı. Bence sadece beni değil, benim gibi sabah erken kalkmak zorunda
kalan herkesi kötü etkiledi bu uygulama. Ha mutlu olan tek kesim sabah namazını
kalkanlardır sanırım, zira ezan sabah 07:20 gibi okunuyor. Mümin kardeşimiz
namazını güzel güzel kılabilir, sonrasında da giyinip işine gidebilir. Güzel
hoş! Ama ben neden kendimi sahura kalkmış gibi hissederek yaşamak zorundayım!
Cidden bi gün su içip niyet edip geri uyuyacağım diye ciddi endişeliyim.
Gördüğünüz
üzere bu uygulama kaldırılacağı zaman kafama taktığım tek endişe olan Muro’yla
zaman farkımızın artması bile bu kadar kanıma dokunmuyor şu an. Çünkü onu bir
şekilde ayarlıyoruz, eskisi gibi bir saat değil de yarım saat konuşuyoruz,
kavuşmamıza az kaldı, dişimizi sıkalım diye sabrediyoruz ama vampir gibi
yaşamaktan aşırı rahatsızım.
üzere bu uygulama kaldırılacağı zaman kafama taktığım tek endişe olan Muro’yla
zaman farkımızın artması bile bu kadar kanıma dokunmuyor şu an. Çünkü onu bir
şekilde ayarlıyoruz, eskisi gibi bir saat değil de yarım saat konuşuyoruz,
kavuşmamıza az kaldı, dişimizi sıkalım diye sabrediyoruz ama vampir gibi
yaşamaktan aşırı rahatsızım.
Her gün
ekşisözlük’te bu uygulamaya sövenlerin başlığını okuyup, neyse en azından
yalnız değilim, hemen herkes benim gibi hissediyor diye biraz umutlanıyorum. İki üç işgüzar
sivrizekanın ortadoğuya yakınsayacağız diye, bir kısım mümin namazını vakitli
kılsın diye, Cuma namaz vakti tam öğle arasına denk gelsin diye tüm düzenin
içine sıçmasıyla bizim de başımız yandı.
ekşisözlük’te bu uygulamaya sövenlerin başlığını okuyup, neyse en azından
yalnız değilim, hemen herkes benim gibi hissediyor diye biraz umutlanıyorum. İki üç işgüzar
sivrizekanın ortadoğuya yakınsayacağız diye, bir kısım mümin namazını vakitli
kılsın diye, Cuma namaz vakti tam öğle arasına denk gelsin diye tüm düzenin
içine sıçmasıyla bizim de başımız yandı.
Olayın
ne kadar yanlış bir karar olduğunu, Bilal’e anlatır gibi bilimsel olarak
anlatan şu yazıyı bi okuyun derim. Gerçi sen ben okusak ne olacak ki? Körler
sağırlar birbirimizi ağırlıyoruz işte zifiri karanlıkta…
ne kadar yanlış bir karar olduğunu, Bilal’e anlatır gibi bilimsel olarak
anlatan şu yazıyı bi okuyun derim. Gerçi sen ben okusak ne olacak ki? Körler
sağırlar birbirimizi ağırlıyoruz işte zifiri karanlıkta…
hâlâ anlamamış olan gerizekalılar olduğu için bilâle
anlatır gibi anlatıyoruz : bre cahil bre aptal !
anlatır gibi anlatıyoruz : bre cahil bre aptal !
kimse burda saatlerin 1 saat ileri -1 saat geri
alınması yani yılda 2 kere ayrı ayrı yaz ve kış saati uygulamasının
kaldırılmasını tar-tış-mı-yor ! yaz saati uygulaması dünyanın her yerinde
dünyanın her ülkesi için yapay ( bak burayı altı çizilmiş büyük harfli ve
kırmızı yazılmış hayal et) bir saattir. her yerin kendi saati yani yerel saati
onun senin anlayacağın şekilde yazalım kış saatidir. sadece son asır içinde yazları
saatleri bir saat ileri almak konusunda bi fikir çıkmış ki bu apayrı ve uzun bi
konu ve konumuz bu değil. bu yaz saati uygulamasının verimli olmadığı yönünde
batı da dahil bir çok iddia araştırma çalışma var, zaten bizim tartıştığımız
konu o değil. bizim tartıştığımız konu ülkenin saatini (büyük harflerle oku)
ait ol-ma-dı-ğı boylama (45 doğu boylamı) göre ayarlanması yani kalıcı yaz
saatinde bırakılması ! yaz saati uygulamasından vazgeçilcekse bile bunun
saatleri önce bir saat geri alıp ondan sonra başlanması gerekirdi. çünkü şuanki
saatlerimizi ayarladığımız boylam türkiye cumhuriyeti topraklarından bile
geçmiyor ! bizim olduğumuz boylamda olan kuzeyimizdeki ukrayna ve güneyimizdeki
suriye bile bizden bir saat geride kaldılar şuanda. türkiye cumhuriyetinin
saati 30 derece doğu boylamına göre yani izmit- kocaeli ilinin saatine göre
yapılır.
alınması yani yılda 2 kere ayrı ayrı yaz ve kış saati uygulamasının
kaldırılmasını tar-tış-mı-yor ! yaz saati uygulaması dünyanın her yerinde
dünyanın her ülkesi için yapay ( bak burayı altı çizilmiş büyük harfli ve
kırmızı yazılmış hayal et) bir saattir. her yerin kendi saati yani yerel saati
onun senin anlayacağın şekilde yazalım kış saatidir. sadece son asır içinde yazları
saatleri bir saat ileri almak konusunda bi fikir çıkmış ki bu apayrı ve uzun bi
konu ve konumuz bu değil. bu yaz saati uygulamasının verimli olmadığı yönünde
batı da dahil bir çok iddia araştırma çalışma var, zaten bizim tartıştığımız
konu o değil. bizim tartıştığımız konu ülkenin saatini (büyük harflerle oku)
ait ol-ma-dı-ğı boylama (45 doğu boylamı) göre ayarlanması yani kalıcı yaz
saatinde bırakılması ! yaz saati uygulamasından vazgeçilcekse bile bunun
saatleri önce bir saat geri alıp ondan sonra başlanması gerekirdi. çünkü şuanki
saatlerimizi ayarladığımız boylam türkiye cumhuriyeti topraklarından bile
geçmiyor ! bizim olduğumuz boylamda olan kuzeyimizdeki ukrayna ve güneyimizdeki
suriye bile bizden bir saat geride kaldılar şuanda. türkiye cumhuriyetinin
saati 30 derece doğu boylamına göre yani izmit- kocaeli ilinin saatine göre
yapılır.
yani hayatınızda bir kerecik olsun bari yalakalık
ve yandaşlık yapmayın da en azından bir kerecik bilimsel bir gerçekliğe göre
hareket edin. türkiye nüfusunun benim bildiğim kadarıyla 55 milyon kadarı
batıda yaşıyor yani teknik ve bilimsel olarak gmt+2 de. ancak bu herifler zorla
bizi ve bu kadar milyon insanı gmt+3 e göre yaşatmaya çalışıyor. açın nolur iki
tane belgesel izleyin dünyadaki tüm ama tüm canlılar bitkisinden hayvanına
kadar güneşe göre hareket ederler, biyolojik olarak böyle evrilmişlerdir. ve
zaten insanın kurduğu sistem onu zorla sabahın köründe kaldırırken hiç olmazsa
güneş yavaştan doğar ve aydınlık başlarken kalkıyorduk. şimdi ise resmen gece
kalkıyoruz çünkü bi günlük zaman dilimi içindeki her güneşin olmadığı yani
doğmadığı karanlık an teknik olarak gecedir. insanlar için gün ışığı akşam 5
den sonra değil asıl metabolizmasını harekete geçirmesi gereken ve biyolojik
saatini geceden güne çevirmesi gereken sabah saatleridir. zaten türkiyenin
yaşam şartlarında heralde ancak binde bir insan akşamüstü saatlerde sokaklarda
laylaylom yapabilmektedir. insanların neredeyse tamamı artık neredeyse gün
ışığını hiç görmeden yaşamaya başladılar, sabah karnalık gün içide hep ofiste
yapay florasan ışığında çıkışta yine karanlık evde yapay ampul ışığında, bu çok
da önemli değil gibi gelebilir zannedilebilir ama açın internetten araştırın bu
insan sağlığı için ciddi ölçüde zararlı çünkü biz insanalr da tüm canlılar gibi
biyolojik olarka da psikolojik olarka da güneş ışığına ölümcül derecede
bağ-lı-yız. yani amma amarttınız yeeeaaa diye ağzını yaya yaya konuşan kişiler
bu olayın orta ve uzun vadede ciddi sağlık problemlerine yol açağını
anlayamıyorlar, devletler bu konuları tartışır ve karar alırlarken insan
sağlığını en öne alıp karar alırlar ideolojilerini ve tutuculuklarını değil.
eğer bu durum değişmezse milyonlarca insan emekli olana kadar yılın 6 ayı
neredeyse tek bi saat doğru düzgün güneş göremeden yaşayacak. emekli olana
kadar yılın her 6ayı hep ama hep karanlığa kalkacaksınız.
ve yandaşlık yapmayın da en azından bir kerecik bilimsel bir gerçekliğe göre
hareket edin. türkiye nüfusunun benim bildiğim kadarıyla 55 milyon kadarı
batıda yaşıyor yani teknik ve bilimsel olarak gmt+2 de. ancak bu herifler zorla
bizi ve bu kadar milyon insanı gmt+3 e göre yaşatmaya çalışıyor. açın nolur iki
tane belgesel izleyin dünyadaki tüm ama tüm canlılar bitkisinden hayvanına
kadar güneşe göre hareket ederler, biyolojik olarak böyle evrilmişlerdir. ve
zaten insanın kurduğu sistem onu zorla sabahın köründe kaldırırken hiç olmazsa
güneş yavaştan doğar ve aydınlık başlarken kalkıyorduk. şimdi ise resmen gece
kalkıyoruz çünkü bi günlük zaman dilimi içindeki her güneşin olmadığı yani
doğmadığı karanlık an teknik olarak gecedir. insanlar için gün ışığı akşam 5
den sonra değil asıl metabolizmasını harekete geçirmesi gereken ve biyolojik
saatini geceden güne çevirmesi gereken sabah saatleridir. zaten türkiyenin
yaşam şartlarında heralde ancak binde bir insan akşamüstü saatlerde sokaklarda
laylaylom yapabilmektedir. insanların neredeyse tamamı artık neredeyse gün
ışığını hiç görmeden yaşamaya başladılar, sabah karnalık gün içide hep ofiste
yapay florasan ışığında çıkışta yine karanlık evde yapay ampul ışığında, bu çok
da önemli değil gibi gelebilir zannedilebilir ama açın internetten araştırın bu
insan sağlığı için ciddi ölçüde zararlı çünkü biz insanalr da tüm canlılar gibi
biyolojik olarka da psikolojik olarka da güneş ışığına ölümcül derecede
bağ-lı-yız. yani amma amarttınız yeeeaaa diye ağzını yaya yaya konuşan kişiler
bu olayın orta ve uzun vadede ciddi sağlık problemlerine yol açağını
anlayamıyorlar, devletler bu konuları tartışır ve karar alırlarken insan
sağlığını en öne alıp karar alırlar ideolojilerini ve tutuculuklarını değil.
eğer bu durum değişmezse milyonlarca insan emekli olana kadar yılın 6 ayı
neredeyse tek bi saat doğru düzgün güneş göremeden yaşayacak. emekli olana
kadar yılın her 6ayı hep ama hep karanlığa kalkacaksınız.
anlamayan hödüklere gelsin : türkiyenin yerel
saati gmt( greenwich mean time) + 2 dir. ve buna kış saati denir. yaz saati
yapaydır (tüm ülkeler için ve son 70-80 yılda uydurulmuştur). yaz saati
uygulaması dan vazgeçen bir ülkenin( ki bu yapılabilir , bunda bi sorun yok
işin bu kısmı gerçekten sadece uzmanları ilgilendirir ) önce saatini geri alıp
yani kış saatine (kendi ve gerçek saatine) geçip ondan sonra bu uygulamayı
sonlandırması gerekir. eğer saatlerini 1 saat geri almadan sonlandırırsa işte o
zaman mesele sadece uzmanları değil tüm vatandaşları herkesi ilgilendirir.
kundaktaki bebeğe kadar ! çünkü biyolojine aykırı bir şeyi sana dayatmış
oluyorlar.
saati gmt( greenwich mean time) + 2 dir. ve buna kış saati denir. yaz saati
yapaydır (tüm ülkeler için ve son 70-80 yılda uydurulmuştur). yaz saati
uygulaması dan vazgeçen bir ülkenin( ki bu yapılabilir , bunda bi sorun yok
işin bu kısmı gerçekten sadece uzmanları ilgilendirir ) önce saatini geri alıp
yani kış saatine (kendi ve gerçek saatine) geçip ondan sonra bu uygulamayı
sonlandırması gerekir. eğer saatlerini 1 saat geri almadan sonlandırırsa işte o
zaman mesele sadece uzmanları değil tüm vatandaşları herkesi ilgilendirir.
kundaktaki bebeğe kadar ! çünkü biyolojine aykırı bir şeyi sana dayatmış
oluyorlar.
2 Yorum Var
Ben de alışamadım bu sisteme. Yarım saat yataktan çıkamıyorum. Böyle bir problemim yoktu önceden. Alarm çalınca kalkardım. Şimdi yataktan kazınıyorum. Vazgeçerler umarım ama hiç öyle bir halleri yok.
Özellikle batıdaki illerde bu sorun oluyor. Doğuda ve iç anadoluda çok sıkıntı olmadı. Mesela ben kalktığımda da sabah ezanı vakti oluyor ama biz evden çıkmadan hava aydınlanmış akşamda aydınlıkta gelmiş oluyoruz. Sadece sabah çok erken okula giden çocuklar için sıkıntılı oldu.