Yeni bir diziye başladım hafta sonu, Stephen King’in romanından uyarlanan, 6 bölümlük mini dizi olarak çekilen ve başrolünde canım James Franco’nun oynadığı 11.22.63
Ne garip isim demeyin, aslında AA/GG/YYYY şeklinde 22 Kasım 1963’ü yani John F. Kennedy suikastinin yapıldığı günü belirtiyor. Dizinin konusu kısaca şöyle: 2016 yılında yaşayan kahramanımız Jake Andersen’dan babasının arkadaşı Al bir gün ‘ufak bir şey’ rica ediyor, hayır dükkana iki üç gün göz kulak olmasını değil, geçmişe giderek Kennedy suikastını önlemesini. Bunu da Al’in lokantasındaki dolap içinde geçmişe açılan bir portal aracılığıyla yapmasını söylüyor. Al suikastla ilgili seneler boyunca yaptığı tüm araştırmayı Jake’e veriyor. Jake’in yapması gereken 21 Ekim 1960 yılına gidip orada üç yıl bir ay geçirip suikastı önleyip tekrar günümüze dönmek. Geçmişte üç yıl geçirecek olan Jake için günümüzde yani 2016 sadece 2 dakika geçmiş olacak. Kahramanımız zor da olsa ikna oluyor, geçmişe gidiyor ve macera başlıyor.
Bir günde dört bölümünü izledim dizinin ve hala geçmişteyiz, Jake suikastı önlemek için harıl harıl çalışıyor. Ben de suikastı önleyebilecek mi ve eğer önlerse bu günümüzü nasıl değiştirecek merakla bekliyorum. Jake’in geçmişte yapacağı bir hamle bugünü nasıl etkileyecek?
Düşünüyorum da böyle bir şey gerçek olsa, hani gençliğimizin filmi Kelebek Etkisi’nde olduğu gibi geçmişe dönüp bazı şeyleri değiştirebilme gücüm olsa bazı şeylere müdahale eder miydim? Çocukluğumda, gençliğimde, yetişkinliğimde yol ayrımı dediğim noktalarda aldığım kararların tam tersine dönüştürebilme gücüm olsa ne yapardım? O liseye gitmeye diretmesem, üniversite sınavına bir yıl daha hazırlansam, iş için pılımı pırtımı toplayıp İstanbul’a gelmesem, beni belki de bu hayatta gerçekten seven tek insan olan ‘o kişiyi’ terk etmesem, o gece fasıla gitmesem, o gün iş çıkışı Kanyon’a gitmesem ya da Trabzon’dan bir saat erken dönsem…. Neler değişirdi? Şu an nasıl bir hayatım olurdu? Kiminle ne yapıyor olurdum? Daha mutlu olur muydum ya da daha olgun? Daha az yaram olur muydu mesela ya da daha cesur atar mıydım adımlarımı?
Bence asıl soru başımdan geçen onca şeye rağmen bugün fırsat verseler yukarıdakilerden birini değiştirmek ister miyim? ‘O ana’ gidip bambaşka bir karar alır mıyım? Yaşadığım her şey beni şu an olduğum insan yaptığına göre, şu olduğum kişiden vazgeçebilir miyim?
Bu sorulara tam olarak bir yanıtım yok. Ama inanıyorum ki eninde sonunda neyi seçersek seçelim hayat bizi hep aynı noktaya getiriyor. Defalarca izlediğim ‘Sliding Doors’ filminde olduğu gibi birçok karar ya da tesadüfler zinciri neticesinde paralel hayatlara ayrılan yaşamımız yol boyunca yaşananlardan bağımsız olarak hep aynı sonuçla sonlanıyor. Yani yine o adama aşık oluyorsun, yine şehir değiştiriyorsun, yine terk ediliyorsun ama tüm kapılar tek bir yere açılıyor: Olman gereken kişiye…
Bilmiyoruz, geçmişte ne yapsaydık nasıl olurdu, neyi yapmasak neler değişirdi hiçbirimiz bilmiyoruz. Ama öyle ya da böyle yaşadıklarımızla olduğumuz kişiyi inşa ediyoruz. Her acıda, her mutlulukta, her kayıpta, her kazançta birer tuğla daha koyuyoruz yarattığımız benliğimize. Hiçbirimiz dışarıdan malzeme almıyoruz, harcını kendimiz karıyor, ustalığını kendimiz yapıyor, en ince ayrıntısına kadar biz karar veriyoruz. O yüzden olduğumuz kişiyi sevmeme lüksümüz yok bence. Bu hayatta sadece kendimizin oluşturduğu, özünde başka kimsenin müdahalesinin bulunmadığı karakterimizi, benliğimizi reddetmemiz, acımasızca eleştirmemiz çok saçma…
Kung Fu Panda serisini çok severim ben, 2012 yılında ikinci filmi evde izledikten sonra üçüncüsünün 2016 yılında vizyona gireceğini görüp ‘dört yıl geçsin de bu sefer sinemada izleriz’ dediğimi hatırlıyorum. Aradan dört geçti, pazar gecesi tek başıma üçüncü filmi izledim ve ikinci filmi izlerken sahip olduğum hayat tamamen değişmişti. Ne ben dört yıl önceki bendim artık ne de hayatımdaki diğer şeyler… Baktığınızda ömrümüzde kısa bir süre dört yıl ama kendimiz dahil olmak üzere her şeyi baştan aşağı değiştirebilecek kadar da uzun…
Yorum Yok