Periyodik olarak yalnız kalma dönemine girince yine yeni yeniden, yıllar içinde artık ciğerine kadar öğrendiğiniz zat-ı alim kendine yine uğraşlar bulma peşine düştü. Zaten aksi olsa tüm kamuoyu olsa şaşırırdı eminim. Hatırlar mısınız bundan üç yıl önce yine böyle bir dönemde zumbaya başlamış, İzmirlerde gösterilere çıkacak kadar da ilerletmiştim muhteşem dans maharetimi. Bununla eşzamanlı olarak senaryo atölyesine gitmiş, Christopher Nolan gibi Oscar’a aday çıkaracak ama Oscar kazanamayacak filmler nasıl yazılır (neticede looserlık benim işim :)) onu öğrenmiştim. Bu heveslerime cupcake atölyesi, kaneviçe işlemek, kendi takını kendin yap gibi Uzman TV videosunu aratmayan aktiviteler izlemişti. Son olarak da İspanyolca kursuna yazılarak kendi çapımda fark yaratmış, çok yönlülüğün kitabını yazmıştım.
Şimdilerde yine hayatımda fiziki bir boşluk olunca, kurtlanan zihnim hemen o boşluğu doldurmaya odaklanmış durumda. Önümde milyonlarca seçenek, kafası karışık ben ve alınması gereken kararlar.
Almanca öğrenmekten tutun da, mutfak giderini tamir etmeye varana kadar seçeneğimiz mevcut. Hayır, dünyanın da en kararsız insanıyımdır, aslında kararsızlık mıdır bilmiyorum bunun adı, çünkü aslında problemim karar verememek değil tüm seçenekleri iliğini kemiğini kurutana kadar düşünmek ve bunun da birazcık süre alması :))) Hal böyle olunca tek bir aktivite bile düşünülmesi gereken kocaman bir olaya dönüşüveriyor.
Misal ‘Almanca kursuna gidile’ şeklinde beynimden yine beynime gelen vahiy neticesinde kurs araştırmaya başlıyor, her birinin detaylarını öğreniyor, saatlik ders ücretinden ulaşım kolaylığına kadar tüm değişkenleri hesaplıyor ve en nihayetinde bir karar vermeye çalışıyorum. Çalışıyorum çalışmasına da işte tam karar vericem bi gülme geliyor 🙂 Ya seçtiğim değil de diğeri iyiyse, ya şuysa ya buysa diye içim içimi yiyor. Mantıksal analizim de tıkanıyor yani, ilginç. Halbuki, yöneylem dersleri almış insanım, tüm değişkenlere göre seçenekler arasından en optimumuna karar ver gitsin işte.
Ohh no baby no! This brain has a huge damage, i guess!
Heh bak ingilizce yazdım aklıma geldi, ben ingilizceyi anlamakta sıkıntı çekmeyen, özellikle lisede ingilizce dendi mi akıllara adımın geldiği, toefl sertifikalı bir insanken, sıra konuşmaya gelince Cem Yılmaz’ın anlattığı o tiplerden biri oluveriyorum. Beynimde akıyor kelimeler, o meşhur neither’lar nor’lar ama dil lal olmuş, gönül ne yapsın 🙂 Neden niye böyleyim bilmiyorum ama tahminlerime göre az bildiğimi düşünüyorsam bir şeyi, yetkinliğimin olmadığına inanıyorsam saçmalayacağıma hiç konuşmayayım reaksiyonu gösteriyor benim beyin. Lazanya yapımı üzerine de türkçe bile olsa konuşamam mesela, basketbol örneğin ya da salsa dansı. Bilmiyorsam yorum bile yapmam. Ama biliyorsam da dilimi kessen çıkardığım anlamsız sesleri Hawking gibi alfabeye çevirir yine konuş yine konuşurum. İngilizce de o hesap. Konuşamadığıma olan inancım sebebiyle tıkanıp kalıyorum. Bu halimi bilen sevgili partnerim tutturdu ingilizce konuşacağız bundan sonra, konuşma kulübüne mi yazılsan, bu işi halledelim falan filan diye başladı baskılara. Ay hayır diyorum olmaz diyo. Bir kere almanca varken ne ara ingilizce konuşcam ben. Hem ben beceremem, olmaz ya yapamam valla.
Ayrıca bir yandan da haftada en az iki gün spora gitmem gerek, çöp öğütücüsü gibi yiyorum, nasıl korunacak bu kilo pardon da! Ee kurstu, spordu derken gün kalmadı! Arkadaşlarımızla çıkıp iki tek de mi atamayalım canısı ya?
Gördüğünüz üzere yine kendimi uğraşlara vurmak peşindeyim. Benim zihnimin ilacı da bu sanırım. Gerçi bilmiyorum, iyi mi yapıyorum, yüzleşmem gereken şeylerden kaçmak için bahaneler mi yaratıyorum acaba kendime? Bu bulaştığım işlerin yükünü de sırtlayıp gereksiz yere yoruyor muyum kendimi? Bir durup bir dinlenmeli miyim, kapatmalı mıyım ilk etapta böyle bölünmelere? Merak ediyorum sırlarına vakıf olamadığım beynim, kaçış yolları mı üretiyor? Kalıp savaşsa daha mı iyi olur bilemiyorum.
3 Yorum Var
Hepsine yetişebilecek enerjin var,eminim halledersin. Başla gitsin;)
enerjinizi blogunuzu şahane bir web sayfasına dönüştürerek artıralımmı lutfen bana buyrun..gultasarim.blogspot.com
sizin yazılar çok iyi ya, yalnız ben bu mükemmelliyetçilikle karışık kararsızlık hallerini biraz endüstri mühendisi olmaya veriyorum, bir yerlerde "optimum" kavramı yerleşmiş. Ben sizi yazdıklarınızı çok iyi anlıyorum, birçoğunu birebir hissediyorum yaşıyorum.
Umarım çok keyif alcağınız bir uğraşı bulursunuz :)) Keyifli günler….