Söyleyemediklerimle dolu içim…
Evet, nedense böyleyim ben.
Söylediklerimden çok daha fazlasını taşıyorum içimde.
Belki zamanında söyleyip tepki alamadığım için,
Belki söylediklerime rağmen incitildiğim için,
Belki boşuna söylediğim, dikkate alınmadığım için,
Ya da belki de hep söylediğim şeylerden kırıldığım için
İçime atar oldum her şeyi…
Sevdiğim adama seni seviyorum diyememek,
Gözlerine bakıp sen beni ne zaman seversin peki diye soramamak,
Seninle çok mutluyum, sen de benimle mutlu ol istiyorum itirafında bulunamamak,
Ben zamanında çok kırıldım, nolur sen beni kırma, üzme deyip omzunda ağlayamamak…
Aileme, arkadaşlarıma, dostlarıma karşı biriktirmek birçok şeyi.
Zamanında beni bırakıp gidenlere, arkamdan iş çevirenlere,
Dostummuş gibi yapıp değer vermeyenlere ‘neden’ diye sormadan
Geçiştirmek, idare etmek, -mış gibi yapmak…
Oysa üç günlük dünya…
İyi ya da kötü içime attığım şeyleri yarın söylemeye fırsatım olmayabilir,
Benim için ya da karşımdaki için ‘yarın’ hiç olmayabilir.
Şu an söylenmeyen her söz, yapılmayan her şey, geleceğin keşke’si olmaya mahkumdur.
Keşke dememek için biraz daha fazla konuşmak, biraz daha fazla cesur olmak,
Ve bence alacağın cevap ne olursa olsun onu göğüsleyebilecek kadar dirençli olmak lazım.
Yazarak, konuşarak, arayarak, risk alarak hayatı daha keşkesiz kılmak lazım.
Sustuklarımızı içimizde büyütmememiz lazım…
Yorum Yok