Bilirim sizler de benim gibi tatilden döndünüz; depresyondasınız. Bakın Can Dündar ustamız ne güzel de yazmış… Ben okudum mest oldum, sizler de okuyun. Pişman olmayacaksınız….
“Acaba asıl ben, oradaki miydim?
Kendimi geride bırakıp mı geldim?”
Daha dün, tenha bir koyda samanyoluyla koyun koyuna yatıp ışıktan bir kaydırakla üstüme kayan yıldızları sayarken, şimdi gönülsüz tıkıldığım kalabalık mesai kafesinde, tutsak bir vahşi gibi, kafamı rutin telaşlara çarpa çarpa yalpalıyorum.
“Asıl ben” ise hâlâ orada, sessizliğin, ıssızlığın koynunda, sema ile derya arasına salmış saçlarını, yüzüyor.
* * *
Belki de biz, yaptıklarımızdan çok yapamadıklarımızdayızdır.
Bugün başını kaşımaya vakti olmayan şu nemrut işkolikten çok, açıkta istikametsiz kürek çeken o dünkü haytayızdır.
Halen bulunduğumuz mekânda değil, gitmek için yanıp tutuştuğumuz coğrafyalardayızdır.
O kaçılamamış yerlerde seferdedir hakiki benliğimiz…
* * *
Belki de söylediklerimizde aramamalıyız kendimizi; biz, dilimizin ucuna gelip diyemediklerimizdeyizdir.
Yazmaya can atıp yazamadığımız mektupta, fırsat kolladığımız itirafta, hayalini kurduğumuz serenattayızdır.
Ağız dolusu sövmek istediğimize gülümseyerek gömdüysek öfkemizi…
Delicesine severken esirgediysek sevgimizi…
Biz yitik o öfkede, o metruk sevgideyizdir.
* * *
Vakur bir kadının, maskeli baloda, yüzünü gizleyen tüylü maskın ardında tabularından azat olup havaileşmesi gibi; aslında rol yapan çıplağımızda değil, maskeli halimizdeyizdir.
Geceleri bilgisayar başında, hattın öbür ucundaki meçhul kadına kendisiyle ilgili yalanlar sıralayan adam, yazdığı yalanlardaki hercaidir belki de; gündüz gönülsüz canlandırdığı alelade suretinden ziyade…
İçi kan ağlarken gülmek mecburiyetinde olan şarkıcı, ters çıkarılmış bir kazak gibi, içindedir aslında; dışındaki kopyasının tersine…
* * *
Utanıp boynundaki kravattan, sokakta üstüne gelen topa vurmayan müdür kıymıştır yüreğinin çocuk yanına…
Sakatlamıştır benliğini; sakatlamayayım diye bileğini…
“Ya sesimi beğenmezlerse” kaygısıyla nefsini düğümleyip mütemadiyen susan bir solist adayı gibi…
Biz, vurmadığımız toplarda, sustuğumuz şarkılarda, binmediğimiz paraşütlerde, çıkmadığımız seyahatlerdeyiz.
Yapmayarak, söylemeyerek, gitmeyerek ruhlarımızdan kopardığımız parçalardayız.
O parçalardaki biz, geride benzer posalarımızı bırakmış, yüzüyor batan bir günün eteğinde, bakırlaşan durgun bir denizde…
Ve ben her yaz sonu, tatil bitip hazan bastığında aynı soruyla dönüyorum evime:
“Acaba asıl ben, oradaki miydim?
Kendimi geride bırakıp mı geldim?”
3 Yorum Var
bu şiir banada geliyor. o yüzden pür dikkat okudum gerçekten çok güzel bir şiirmiş. Tatil dönüşlerini hiç sevmiyorum:(((
biz tatile gidemeyen bloggerlara şiir de yok tatil de =(
eveet bi de tatile gidemeyenleri düşününnn =)